Hollanda, farklı kültür ve milletlere ev sahipliği yapan bir toplum olarak, yine de birçok Avrupa ülkesine göre daha az toplumsal çatışma ve düzen problemi olmayan bir ülke. Bu başarının temelinde, güçlü ve herkese eşit uygulanan kanunlar, devletin toplumla işbirliği yaparak düzeni sağlaması yer alıyor. Hollanda’da suç oranı görece düşükken, halkın büyük çoğunluğu hükümetin aldığı kararlara saygı gösteriyor ve toplumun iyiliği için görevlerini yerine getiriyor. İnsanlar, sadece kendi kültürlerine değil, aynı zamanda ülkenin genel değerlerine de saygı duyuyorlar. Bu, ancak güçlü bir eğitim, adalet ve aile yapısının yerleşmesiyle mümkün olabiliyor.
Peki, neden biz de Hollanda gibi düzenli bir toplum yapısı oluşturamıyoruz? Birçok faktör burada etkili. Birincisi, siyasetin kutuplaşma yaratıcı rolü. Siyasetçiler arasındaki karşılıklı suçlamalar, halkın ideolojik olarak bölünmesine yol açıyor ve gerçek sorunlar göz ardı ediliyor. Adaylar ve partiler arasında süregelen bu atışmalar, toplumda huzursuzluğu körüklüyor. Her geçen gün daha fazla insan, kutuplaşmış bir ortamda nasıl çözüme ulaşılacağını sorguluyor. Ancak, gerçekler bu çatışmaların ötesinde yer alıyor. Eğer siyasetin ötesinde birlik sağlanabilirse, toplumda huzur ve düzenin tesis edilmesi mümkündür.
Medya ise bu denklemi daha da zorlaştıran bir diğer önemli faktördür. Genelde toplumda olumsuz örnekleri öne çıkarıyor , şiddetli görüntüler ve kargaşa haberleri halkın zihninde yer ediyor. Çocuklar, gençler ve hatta yetişkinler bile buna maruz kaldıkça, şiddet ve negatif davranışlar normalleşiyor. Bu da, insanları ümitsizliğe ve korkuya sevkediyor. Oysa medyanın gücüyle, olumsuzluktan ziyade olumlu tavsiyeler, başarı hikayeleri, toplumun çeşitli kesimlerinden ilham verici örnekler sunulabilir. Medya, toplumu eğitmenin ve bilinçlendirmenin önemli bir aracı haline gelmeli.
Aile, toplumun yapı taşıdır. Bir toplumun sağlıklı olması, güçlü ve bilinçli ailelerden geçer. Aileler, çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmeli, onlara değerleri, sorumlulukları ve toplumsal normları öğretmelidir. Ailelerin güçlü olabilmesi için ise devletin bu yapıyı desteklemesi gerekmektedir. Sosyal bir devlet, özellikle gelir düzeyi düşük ailelerin temel ihtiyaçlarını karşılayacak politikalar geliştirmeli, çocukların kaliteli eğitim almasını sağlamalı ve onların gelişimine yardımcı olmalıdır.
Eğitim ise bir toplumun geleceğini belirler. Eğitilmiş bireyler, toplumu kalkındıran, sorumluluklarını yerine getiren ve kanunlara saygılı insanlardır. Eğitimde aile ile okulun işbirliği önemlidir. Aile çocuklarını kaliteli bir şekilde yetiştirip okullara göndermeli, okul da onları topluma en iyi şekilde hazırlamalıdır. Aile ve eğitim, birbirini destekleyen, kuvvetli iki yapıdır. Ayrıca eğitimin kalitesini arttırmak için devletin imkanlarını seferber etmesi gerekmektedir.
Toplumda düzenin sağlanabilmesi için atılacak ilk adımlar; adaletin sağlanması, eğitim sisteminin güçlendirilmesi, medyanın sorumlu bir şekilde içerik üretmesi ve siyasetteki kutuplaşmanın ortadan kaldırılmasıdır. Aileler toplumun temel direğidir ve devletin, aileyi desteklemesi için gerekli politikaları hayata geçirmesi gerekir. İnsanlar birbirleriyle dayanışma içinde, ortak hedeflere odaklanmalı ve toplumsal huzuru sağlamak için hep birlikte hareket etmelidir. Gelişen bir toplum, her bireyden sorumlu olmayı, bilinçli seçimler yapmayı ve ortak değerler etrafında birleşmeyi gerektirir.
Toplum olarak huzurlu ve düzenli bir hayat sürmek, hepimizin sorumluluğundadır. Evet, Hollanda örneği bizim için ilham verici olabilir, fakat unutmayalım ki başarılı toplumlar, sadece kanunlar ve kurallar aracılığıyla değil, insanların bilinçli olarak ortak değerler etrafında birleşmesiyle oluşur. Hep birlikte, medyada olumsuz örneklerin geride bırakıldığı, siyasetin kutuplaşmalara sürüklenmediği, ailelerin ve eğitimin desteklendiği bir toplum için çalışmalıyız. Eğitilmiş bireyler, güçlü aileler, adil bir sistem ve bilinçli medya ile daha güzel bir Türkiye’yi inşa etmek hepimizin elindedir. Birlikte hareket edersek, toplumsal huzuru, sevgiyi ve dayanışmayı yükseltebiliriz. Toplumda gerçek anlamda dönüşüm, önce her bireyin kendi çevresinde bu sorumluluğu kabullenmesiyle başlar.
18 Ocak 2025
Şükrü Karataş