Bu gün yürüyüş yaparken üç delikanlı, iki genç kız ile karşılaştım.  Anıt parkta ellerinde telefon, selfie çekiyorlardı. Yaklaştım ve gülümseyerek, “Çok yakışıklı, çok güzelsiniz, harikasınız çocuklar!” dedim. Bu sözler onları hem şaşırttı hem de mutlu etti. Gülerek bana döndüler. İçlerinden biri, “Amca, siz de bizimle bir selfie çekilin!” dedi. Bu sıcak ortamı fırsat bilerek, sohbeti biraz daha ilerlettim. Hangi okullarda okuduklarını, nereli olduklarını sordum. İçlerinden biri Erzurumlu,  biri Dodurgalıydı. Erkeklerden biri Tekke’den olduğunu söyledi. Biri hariç, ellerinde sigara vardı.

Derken konu sigaraya geldi. Onlara sigaranın zararlarını anlattım. Başta pek ciddiye almadılar ama sohbet ilerledikçe dikkatle dinlemeye başladılar. “Sigara parasını kim veriyor?” diye sordum. Biri “Bakkalım var,” dedi. Bir diğeri, “Ben spor yapıyorum, oradan kazandığım parayla alıyorum,” dedi. İşte o anda sporcunun nefesi için sigaranın nasıl büyük bir düşman olduğunu anlattım. “Senin için daha da önemli,” dedim. “Oksijen lazım, koşman için, sağlıklı olman için.”
Kızlardan ikisi üşüdüklerini söyleyerek kafeye girdiler. Yüzlerindeki ifadeden anladım ki, söylediklerim onları düşündürmüştü. Güzel bir sohbet yaptık. O an içimde bir umut filizlendi: Belki de bu gençlerden biri gerçekten sigarayı bırakacak ve daha sağlıklı bir geleceğe adım atacak.

Bu sohbetin en güzel anı, içlerinden birinin, “Amca, hemen söndürüyorum, bir daha içmeyeceğim,” diyerek yemin etmesiydi. Tekke’li genç de aynı sözü verdi. Bunu duymak benim için paha biçilemez bir mutluluktu.

Onlara bir arkadaşımın sigarayı bırakıp parasını bir kumbarada  biriktirdiğini ve yıllar sonra o parayla bir daire aldığını anlattım. Belki bu hikâye onların da hayatında bir iz bırakır. Gençler teşekkür ettiler. Ben de onlara, “Arkadaşlarınıza da anlatın, sigarayı bırakın,” dedim.

Bugün mutluyum. Çünkü birilerinin hayatına küçük de olsa bir dokunuş yapabildim. Gerçek mutluluk, bazen bir gencin elindeki sigarayı söndürmesiyle, bazen bir sözle değişen bir gelecekle gelir. Ve biliyorum ki, bu sohbet belki de onların hayatında yeni bir başlangıç olacak.
Gençlerle yaptığım bu sohbet bana bir gerçeği bir kez daha hatırlattı: Çocuklar, doğru yönlendirildiğinde değişime açıklar. Ama yalnızca birine nasihat vermekle yetinmek, denizde bir damla su olmak gibidir. Sorun kökten çözülmezse, aynı tehlikeler diğer çocukları da içine çekmeye devam edecektir. Bu yüzden mesele sadece gençlere sigaranın, uyuşturucunun, kumarın zararlarını anlatmak değil, onları bu tuzaklardan koruyacak sağlam bir sistem kurmaktır.

Aile, okul ve toplum el ele vermezse, gençleri korumak imkânsız hale gelir. Önce aileden başlamalıyız. Bir çocuk, eğer ailesinde ilgi ve sevgi bulamazsa, kendine başka yollar aramaya başlar. İlgisiz ebeveynlerin çocukları, çoğu zaman yanlış arkadaş çevrelerine yönelir. Bu yüzden ailelerin çocuklarıyla vakit geçirmesi, onların arkadaşlarını tanıması ve dijital dünyada nelerle karşılaştıklarını bilmesi gerekiyor.

Okullar da bu sürecin en önemli parçalarından biri. Sadece akademik başarıya odaklanan bir eğitim sistemi, çocukların gerçek hayattaki tehlikelerle nasıl başa çıkacağını öğretmiyor. Okullarda, rehberlik servislerinin aktif olması, gençlere sağlıklı yaşam, teknoloji bağımlılığı ve kötü alışkanlıklar konusunda bilinçlendirme programları sunulması şart.

Ama en önemlisi, toplum olarak bu sorumluluğu üstlenmemiz gerekiyor. Kamu kurumları, belediyeler, vakıflar, Kızılay , Yeşilay gibi kuruluşlar gençlere güvenli alanlar sağlamalı. Spor salonları, sanat atölyeleri, gençlik merkezleri gibi mekânlar, çocukların kötü alışkanlıklara yönelmesini önleyebilir. Eğer bir genç kendini ait hissedeceği, değer gördüğü bir ortam bulursa, kötü yollara sapma ihtimali azalır.

Günümüz dünyasında gençleri bekleyen en büyük tehlikelerden biri dijital çağın getirdiği kontrolsüz akış. Zaten sokaklar tehlikeli, şimdi ise tehlike çocukların cebinde. Uyuşturucuya, kumara, zararlı içeriklere erişim hiç bu kadar kolay olmamıştı. Bu çağda oluklar çift: Birinden bilgi, bilim, gelişim akıyor; diğerinden ise bağımlılık, ahlaki çöküntü ve tehlikeler.

Eğer çocuklar doğru yönlendirilmezse, tehlikeli oluktan akmaya başlarlar. Başta masum görünen bir mobil oyun, kumara dönüşebilir. Merakla açılan bir internet sitesi, gençleri kötü alışkanlıklara sürükleyebilir. Öyle ki bazı platformlar, çocukları sistemli şekilde bağımlılıklara itiyor. Birçok oyun ve sosyal medya algoritması, gençlerin sürekli ekran başında kalmasını sağlamak için tasarlanmış. Eğer bu dünyayı yalnız keşfetmelerine izin verirsek, onları geri çekmek çok daha zor olacaktır.

Bu yüzden, çocuklara interneti yasaklamak yerine bilinçli kullanımını öğretmek zorundayız. Aileler, çocuklarının dijital dünyadaki yolculuğunu takip etmeli ama bunu yasakçı bir tutumla değil, bilinçlendirici bir yaklaşımla yapmalı. Okullar, öğrencilere dijital okuryazarlık kazandırmalı. Kamu kuruluşları, gençlere sağlıklı dijital içerikler sunmalı. Unutulmamalı ki, hangi oluktan akacaklarını belirleyen şey, biz yetişkinlerin onlara sunduğu alternatiflerdir.

Gençlerle yaptığım sohbetler bana hep aynı gerçeği gösteriyor: Çocuklar, eğer doğru yönlendirilirse, iyi olanı seçmeye hazırlar. Ancak biz onları kendi hallerine bırakır, ilgilenmez, sadece nasihat verip çekilirsek, tehlikeler onları hızla içine çekebilir.

Bu yüzden bataklığı kurutmak için aileler, okullar, devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları ve toplumun her kesimi sorumluluk almalı. Aileler çocuklarıyla vakit geçirmeli, onları anlamaya çalışmalı. Okullar, sadece ders anlatan yerler olmaktan çıkıp, çocukları hayata hazırlayan kurumlar haline gelmeli. Belediyeler, gençlerin spor ve sanat gibi güvenli alanlara yönelmesini teşvik etmeli. Devlet, zararlı içeriklerin yayılmasını önlemek için daha sıkı denetimler yapmalı.

Ama en önemlisi, hepimiz bu mücadelenin bir parçası olmalıyız. Gençlerle sohbet etmeli, onlara değer vermeli, tehlikeleri anlatırken umut da vermeliyiz. Çünkü unutmayalım, bir çocuğun kaderi bazen sadece ona uzatılan bir el, söylenen birkaç sıcak sözle değişebilir. Ve biz ne kadar çok çocuğa dokunabilirsek, geleceğimiz o kadar parlak olacaktır.

13 Şubat 2025
Şükrü Karataş