ÇOCUK YARA BANDI VE ÇİKOLATA
Duvardaki saate bakıyordu.
Nenesi nasıl oluyor da, bu yuvarlak camlı şeye bakıp bir süre sonra neler olacağını haber veriyordu.
Ama kendisinin de bunu anlaması için biraz daha büyümesinin gerektiğinin farkındaydı.
Ümitsizce camdan dışarıya çevirdi bakışlarını.
Karşıdaki ağacın yaprakları, güneşin rengini almıştı.
Dışarı çıkmak için uygun zamandı ve bu kararını az sonra uygulayacaktı.
Dünden beri içini kavuran derdini çözmek için sabırsızlanıyor, salona doğru canı sıkkın şekilde yürüyordu.
Cennetteki dedesinin fotoğrafının asılı olduğu duvarın önünden geçerken, yeniden bir cesaret peydahlanmıştı küçük bedenine.
Annesiyle değil de, evde asıl sözünü geçirebildiği nenesiyle konuşabilmekti ilk hedefi.
Bahçeye bakan misafir odasına girerken geldiğini belli edecek bir homurtu çıkardı ağzından.
Hayatındaki en büyük insan olan nenesi, okuduğu yeşil kitaptan kafasını kaldırıp yorgun gözleriyle gülümseyerek baktı çocuğun yüzüne.
- “Buyur aslanım” dedi!
- “Nene ben senin aslan torununum di mi?” dedi çocuk çenesini yukarı kaldırıp ellerini beline koyaraktan.
Yaşlı kadın gururdan bayılmak üzereyken kendini toparlayıp daha bir neşeyle cevap verdi.
- “Tabii öylesin! sana cennetteki dedenin adını bu yüzden verdik ya!” Dedi.
Çocuk bu defa çenesini gırtlağına yapıştırarak ve kararlı bir sesle..
- “O zaman bana para ver, çok önemli bir şey almam lazım” dedi.
Karşısından dikilen bu beş yaşındaki çocuğun istediği her şeyi zaten alabilecekken para istemesi garibine gitse de..
Kadıncağız keyiflendiğini belli ederekten..
- “Helbet veririm aslanım, hele de bakalım. Neye lazımmış para.”
Ufaklık bu kez biraz daha sert ve asabi bir sesle..
- “Alt kattaki Leyla dedi ki, dün babalar günüymüş ve o annesiyle beraber gidip babasına hediye almış, ben de alacağım.”
Yaşlı kadın torununa şaşkın şaşkın bakıyor, ne diyeceğini bilemiyor, bakışlarını duvardaki saate çevirip, gözlerinden akan gözyaşlarını saklayaraktan..
- “Biz öyle günleri kutlamayız ki aslanım, bilemedim affet neneni.” Der.
Kadın,
Gençken kaybettiği kocasının ardından, oğlunu ne zahmetlerle büyütüp adam ettiğini, şimdi ondan torunu olduğunu ve oğluna belki de hiç hediye almayı akıl etmediğini acı acı hatırlar.
Elini yeleğinin cebine usulca atar..
- “Ne kadar istersen vereyim yavrum sen yeter ki babanı mutlu et”..
Her akçam iş dönüşü yorgun olsa da kendisiyle saatlerce oynamaktan usanmayan babasının yeni başladığı işte malzeme taşırken sürekli parmaklarının ve kollarının yara bere içinde kalmasını kendine dert edinmiş olan çocuk,
- “Bana bir lira ver” diye söyler
- “Onunla babama yara bandı alacağım. Çünkü hep parmakları yaralı geliyor, benle oynarken canı yanmasın.”
Çocuk, nenesinin her ne kadar gözyaşlarına boğulup hıçkırmasına anlam veremediyse de, nenesinden o bir lirayı alır.
Daha sonra annesinin koruyucu bakışları altında yakındaki bakkala gider.
Çalımlı ve kendinden emindir.
Dükkanın eşiğinden geçene kadar akşam babasına vereceği hediyenin heyecanıyla çırpınan yüreği..
Birkaç saniye içinde bambaşka bir heveslere yelken açar.
Ve
O aslan parçası,
Bakkaldan elinde ambalajı yarıya kadar açılmış bir çikolatayla çıkar..
Çocuk!!
Annesi ve nenesinin hem gözyaşlarını silip, hem de güldüklerini göremeyecek kadar çocukluğunun doğasına geri dönmüştür.
Beş yaşındaki çocuk, tadı damağında , tebessümü dudağında, yüzüne bulanmış çikolatası ile doğasına dönerken..
Baba elinde file evin hemen altındaki yokuşa daha yeni sarmıştı.