Yaklaşık on beş yıl önceydi, Abant’ta aile dostlarımızla birlikte güzel bir gün geçiriyorduk. Her şey gayet keyifliydi, ta ki dostumuzun hanımı tuvalete girene kadar. Daha içeriye adımını atar atmaz yüzüne vuran o pislik kokusu ve görüntü karşısında dayanamayıp kendini dışarı attı. Zavallı kadıncağız bayıldı, bir anda etrafta insanlar toplandı. Neyse ki o kalabalık içinde bir hemşire vardı. Dilinin boğazına kaçtığını fark edip hemen müdahale etti. Kaşıkla zorla açtığı ağzıyla kadını hayata döndürdü ama ne yazık ki birkaç dişi kırılmıştı.
Geçenlerde tekrar Abant’a gittim. O anılar bir anda gözümde canlandı. Açıkçası biraz endişeliydim, acaba yine aynı manzarayla mı karşılaşacaktım? Ama karşılaştığım şey beni fazlasıyla şaşırttı. O eski pislikten eser kalmamıştı! Tuvaletler tertemiz, her yer pırıl pırıl. Aynı durum Gölcük için de geçerliydi. Doğrusu, böyle bir değişim görmek beni çok mutlu etti.
İşte bu noktada eskiyle yeniyi karşılaştırmanın, yaşadığımız değişimi takdir etmenin ne kadar önemli olduğunu anladım. Zamanında yaşadığımız kötü bir deneyim, bir yerin ya da durumun gelecekte ne kadar iyileşebileceğini fark etmemizi sağlayabilir. Evet, on beş yıl önceki Abant bambaşkaydı ama şimdiki hali, geçmişi unutturacak kadar güzel ve temiz.
Bu tür değişiklikler bizlere, biraz emek ve bilinçle, her şeyin daha iyi hale getirilebileceğini gösteriyor. Temizliğin ve düzenin korunması ise hepimizin sorumluluğu. Bu gelişimi görüp takdir etmek, sadece o yerler için değil, aynı zamanda kendi hayatımız için de bir motivasyon kaynağı olabilir. Ne dersiniz?
Bu durum Gölcük için de geçerli.
Doğanın içinde yürürken içim huzurla doldu. Abant’ın ve Gölcük’ün bu denli temiz ve bakımlı olması, yapılan çalışmaların ve insanların bilinçlenmesinin bir ürünüydü. Bu yerleri gördüğümde, temizliğin nasıl bir fark yarattığını bir kez daha anladım ve takdir ettim.
Ancak ne yazık ki, doğaya olan bu saygı ve özen her yerde aynı değil. Kendi köyümün etrafındaki kanal yollarında yürüdüğümde, ormana girdiğimde ya da doğada bir gezintiye çıktığımda karşıma çıkan manzaralar beni derinden üzüyor. Yol kenarlarına atılmış çöpler, dere yataklarına bırakılan atıklar, ormanın derinliklerinde bile karşılaştığım o pislik, gerçekten çok tiksindirici.
İnsanların doğaya bu şekilde zarar vermesi akıl alır gibi değil. Abant’ta ve Gölcük’te gördüğüm o tertemiz ortamla köyümün çevresindeki bu durumu kıyasladıkça, içim sızlıyor. Abant’ı ve Gölcük’ü temiz tutmayı başarmışsak, neden her yerde aynı özeni göstermiyoruz? Neden kendi doğamıza, köyümüze, ormanımıza aynı saygıyı göstermiyoruz?
Bu iki zıtlık arasında, doğaya olan yaklaşımımızın ne kadar farklı olduğunu görüyorum. Bir yanda temizliği ve düzeniyle hayranlık uyandıran yerler, diğer yanda doğanın bağrına atılan çöpler, atıklar. Oysaki, temizliği sağlamak zor değil, sadece biraz dikkat ve özen gerekiyor. Abant ve Gölcük, bunun mümkün olduğunu gösteriyor. Peki, neden her yerde bunu başaramıyoruz?
Bu sorular, herkesin kendine sorması gereken sorular. Doğayı korumak, onu gelecek nesillere temiz ve sağlıklı bir şekilde bırakmak bizim sorumluluğumuz. Her birimiz, kendi çevremize bu bilinçle yaklaşsak, inanıyorum ki dünyamız çok daha güzel bir yer olur. Abant’ta ve Gölcük’te gördüğüm temizliği takdir ettiğim gibi, köyümün etrafında da ve doğanın içinde de aynı manzarayı görmek isterim. Ancak bunun için, herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor.
Bu iki zıtlık arasında, doğaya olan yaklaşımımızın ne kadar farklı olduğunu görüyorum. Bir yanda temizliği ve düzeniyle hayranlık uyandıran yerler, diğer yanda doğanın bağrına atılan çöpler, atıklar. Oysaki, temizliği sağlamak zor değil, sadece biraz dikkat ve özen gerekiyor. Abant ve Gölcük, bunun mümkün olduğunu gösteriyor. Peki, neden her yerde bunu başaramıyoruz?
13 Ağustos 2024
Şükrü Karataş