-Eski dönemlere ait sanat akımları günümüzde yerini ne kadar koruyor?
Öğr. Gör. Şafak Erdem; Avusturya'da müze gezme şansım oldu, yakın dönemde 1-2 sene içinde. Mesela bu güncel sanatı da çok fazla sunuyorlar ama klasik sanatları da hala yerli yerinde duruyor her anlamda. Yani orada yaşanmış bütün akımları aynı müzede sergiliyorlar. Mesela Rönesans'ı da izleyebiliyorsunuz orada, İzlenimci ressamları da izleyebiliyorsunuz. Daha Dışavurumcu sanatçıları da izleyebiliyorsunuz. Hepsi yan yana aynı ortamda. Geçmişten günümüze yolculuk ama dış ortamda da bunlar yine etkili. Oralarda da aynı tempoyu gördüm. Slovenya'ya gitmiştim, orada da çok şaşırmıştım mesela 4-5 tane ressam, Op Art bitti gitti diyorduk ama oturmuş siyah beyaz Op çalışıyorlar, millet için özel. Ama buradan baktığımızda sanki bitmiş bir sanatmış gibi görüyoruz. Ama oralara gittiğimiz zaman, insanlar hala neden etkileniyorsa onu sunuyorlar. Hala bu çağda hepsi var gibi orada gözlemlediğim.
-Pop Art'ın, çizgi filmlerdeki karakterlerin, çağımızın çocukları, gençleri üzerindeki etkisi ve bu bağlamda geleceğin sanat akımı ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Öğr. Gör. Şafak Erdem; Özellikle 20-25 yaş arası gençler bu akımdan çok etkileniyor, güncel sanat olduğu için. Klasik sanatı çözümleyemiyor ama diğerini çok rahat çözümlüyor. Çünkü televizyonda olsun, internette olsun hep karşısında bu var. Aslında sevdiği, bir taraftan da anlayamadığı bir dil var. Hani ayrı bir kültürü taşıdığı için. Birde benim netleştiğim şöyle bir özellik var; aynı akım Avrupa'da başka, Japonya'da başka şekilleniyor, Çin'de farklı şekilleniyor. Dijital çağda sürekli bir hız var. Her gün yeni bir şey, yeni bir imaj çıkıyor. Çizgi filmdeki karakter gibi olabilmek için uğraşanlar var. Mesela Barby bebek gibi olabilmek için ameliyat olanlar var. Bildiğiniz bıçak altına yatıp, çizgi film karakterine benzemeye çalışıyorlar. Arayışta var, geniş çaplı etkileyen şeyler de çok sunuluyor. Mesela bu Barby bebek olayı gibi. Çocuğa bir oyuncak veriyorsunuz ama o hayatını şekillendiren bir eleman aslında baktığınız zaman.
Eserlerinizin temalarında, karakterlere eklediğiniz simgeler ve nesnelerde neleri tercih ediyorsunuz?
Öğr. Gör. Şafak Erdem; Kendi kültürümüzde, kendi topraklarımızda ne var, ben bu resme ne gibi simgeler ekleyebilirim? Belki bir bitki örüntüsünden tutunda, ben buraya herhangi bir çiçek yapmıyorum mesela. Kendi çevremdeki, örneğin Abant'taki nilüferi belki tercih ediyorum. Ya da onu hikâyeleştiriyorum. Kendi alanında öyle bir çabam var aslında. Daha da şekillendirmek istiyorum onları. Mesela daha böyle ansiklopedik bir dille, çiçeğin kendi hikâyesini eklemek istiyorum karakterlere. 100'e yakın var bu karakterlerden. Bana göre hepsinin öyküsü ayrı, hikâyesi ayrı. Hepsinde ayrı tema var, ayrı renkler. Rengi ayrı kullanmam bile onun öyküsünü değiştiriyor benim için. Portreyi hep ortada tutuyorum, hatta bedeni bile almıyorum. Varmış gibi algılıyorum bedeni. Benim için önemli olan, onun dışında yarattığım doğanın içinde kaynaşması. Canlı ve zıt renklerin birbirini etkilemesini de çok seviyorum.
Son olarak bugüne kadar yaptığınız çalışmalarınız sonucunda sizi başarıya ulaştıran, bu noktalara getiren süreçle ilgili neler söylemek istersiniz?
Öğr. Gör. Şafak Erdem; Benim kendi adıma, bu süreci yaşayışım adına yani hem mesleği bir eğitimci olarak eğitim verdiğim alanda dahil, aldığım doktora alanı da dahil, geçmişte aldığım eğitimlerde dahil, hep böyle birbirini takip eden şeyler oldu. Beni bu noktaya getiren aslında aldığım eğitimlerdi. Hep bir inceleme, merak hepimizde var ama onu iyice inceleyerek sunma çabası bende çok fazla oldu. Benim kendi sürecimde, hocalarımda hep öyle anar beni, böyle deneysel bir tavrım vardı. Akımlar anlamında da boyasal baskı sanatları, boya kültürü anlamında da çok sentezci bir insanım. Birbiriyle hiç denememiş işleri yan yana getirip denemeye çalışırım. Mesela mürekkep çalışması yapıp, üzerine yağlı boya ekliyorum. Hiç denenmemiş şeyleri yakalamaya çalışıyorum. Resimde de aslında böyle, hani şimdiye kadar yapılmamış şeyler. Bu karakterler tamamen kendime özgü. Ne fotoğraftan, ne de bir görsel şeyden, hiçbir şeyden yararlanmadan, tamamen imgesel bir şekilde ortaya çıkıyorlar. İlk başta çok naifti. Hani böyle resim olur mu? Bunun gibi bir kaygıda vardı. Etrafımdan da böyle bir eleştiride alıyordum hatta. Onlara kapattım kendimi. Çünkü kendi içimde yakaladığım şeyi anlamaya çalışıyordum. Gerçekten hislerimle hareket ediyorum onu çizerken. O anki duygum neyse, onu yakalamaya çalışıyorum.
Balıkesir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Baskı Sanatları Bölümü Öğretim Görevlisi Şafak Erdem'e değerli sohbeti için teşekkürlerimi sunuyor, başarılarının daim olmasını diliyorum.
Sevgi ve saygılarımla…
Fatma Marmara