Bir kaç yıl önce, sabahın erken saatinde, şiddetli bir sesle uykudan uyandık. Normal gök gürültüsünden farklı bir sesti bu, tınılı, sanki bir metale çarparcasına gürleyen, yeri göğü inleten çok güçlü bir ses.

Pencereden dışarıya baktığımızda şiddetli bir yağmurun bardaktan boşanırcasına, arada da doluyla karışık yağmakta olduğunu gördük. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Şehrin kuzey ve güneyinin tam ortasında, doğudan batıya uzanan bir şerit misali, bulutlar net bir çizgiyle çizilmiş şekilde kesilmişti. Kuzey kara bulutlarla kaplanmış vaziyetteyken, güneyde ise yeni doğan güneş ışıkları pırıl pırıl yansımaktaydı.

Bizim gibi sitedeki diğer komşularda kalkmıştı uykularından. Korkulu ve merak içinde, tedirgin bakışlarla, neler oluyor diye camlarından dışarıyı seyretmekteydiler. Yaklaşık yarım saat sonra birden, bıçakla kesilir gibi bir anda durdu yağmur ve dolu. Bir damla bile düşmeden, yavaşlayarak bitmeden, aniden bir duruştu bu. Her tarafı kar yağmış gibi beyazlar içinde bırakarak.

Kuşlar da cıvıl cıvıl tekrar dolaşmaya başlamış, doğa yıkanmış, temizlenmiş, mesut mutlu, ışıl ışıl parlamıştı. Hayat devam ediyordu işte, yine kaldığı yerden. Tıpkı birkaç gün önce coşku ile baharı yaşarken, bir sonrasında ki sabah gözlerimizi kar yağmış bir güne açmamız ve aynı gün öğlene doğru yağmur, ardından yine güneş çıkması gibi.

Biz doğanın bu geçişleriyle şaşkınlık içinde yaşarken, şimdi yeri göğü inleten bombaların sesleri ile hatta kimyasal silahlarla uyanamadan ölümü yaşamakta birçok insan. Keşke dünyanın her tarafında savaş yerine sadece yağmur yağsa ve sonrasında güneş açsa. Çocuklarda kuşlar gibi cıvıldayarak sokaklarda koşsa. Aç gözlülükle yeraltı, yerüstü nimetleri kapma yarışından kopsa ülkeler ve insanlığı, insan olmayı önemseseler. İşte şu (alıntı) Kızılderili hikâyesinde ki önem ve değer gibi.

Kızılderili ve arkadaşı New York'un gürültülü caddesinde ilerlerken, Kızılderili, kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyler ve aranmaya başlar. Arkadaşı bu gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söyler. Kızılderili caddenin karşısına doğru yürür, arkadaşı da arkasından takip eder ve o binaların arasında bir kaç tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar.

Arkadaşı Kızılderili'ye "Senin insanüstü güçlerin var bu sesi nasıl duydun." diye sorar. Kızılderili ise bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek, arkadaşına kendisini izlemesini söyler. Kaldırıma geçerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlayarak atar. Birçok insan, bozuk para sesinin ceplerinden düşen bir para olduğunu düşünerek sesin geldiği yöne doğru bakar. Kızılderili arkadaşına dönüp,"Gördün mü? Önemli olan nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin" der.

Umarım insanlarda, insan olmanın önemini kavrar, görür, hisseder ve ona göre davranır. Kesin çizgilerle saf belirlenirken amaç dünya ve insanlığın iyiliğine, karanlık günlere değil, aydınlık günlere olmalı.

İnsanca yaşamak dileği ile.

Sevgi ve saygılarımla…

Fatma Marmara