Acıyı sevmek olur mu? Diyor popüler bir şarkı da..
Yakınımızda bir ölüm gerçekleştiğinde, bu sadece birini kaybetmek anlamına gelmiyor.
Ölen kişiyle birlikte anılarımız da kaybolmaya yüz tutuyor.
Yıllar sonra hatırladığımız bir anda “oldu mu o kadar ya”, “zaman ne kadar da çabuk geçiyor” benzeri cümleler sarf ediyoruz.
6 Şubat günü Maraş’ta yaşanan depremin haberlere yansıyan yönlerinin çocuk perspektifinde hızlı bir adaptasyon süreci olduğu gözlerden kaçmasa da, yaşanılan felaketin olumsuz etkileri yıllar geçtikçe daha fazla hissedilecektir.
Bunu hepimiz biliyoruz maalesef!
Yaşam ve ölüm arasındaki döngüde olan biteni kendine göre anlamlandıran çocuklarımız çoğunlukla travmalarıyla birlikte büyümek zorunda kalıyor.
Meydana gelen kayıplar sonrasında geride kalanlara olanları anlatmak en zoru belki de!
Peki çocuklara ölüm nasıl anlatılır?
Olanları çocuğun anlayacağı bir dilde ifade etmek çok önemli.
Ne de olsa yas dönemini gerektiği gibi yaşayamayan bireylerde ilerleyen süreçlerde daha fazla problemler ortaya çıktığı yaşanılan bir gerçek.
Her çocuk bir uzmanla karşılaşacak kadar şanslı olmuyor ne yazık ki!
Çocuklarda yas dönemi “yeniden yaslandırma” döngüsü içerisinde devam eder. Çocuk etrafını anlamlandırarak belli duygular yükler, ağladıkça, oynadıkça ve soru sordukça iyileşir.
Siz yeter ki destek olun, çocuk mutlaka kendi yöntemiyle bir çıkış yolu bulacaktır.
Nitekim doğuştan dört yüzden fazla psikolojik özellikle dünyaya gelen bir çocuğa ancak ve ancak destek olabilirsiniz. Bunun en güzel yolu da OYUNDUR!
Oynar mısın benimle?
Çocuk psikolojisinde oyun terapisi geniş bir alana sahiptir. Olumsuzluklar karşısında çocukların tedavi olabilmesi ve normal hayatına devam edebilmesi açısından oyunun çok büyük bir önemi vardır.
Bunun bir gereği olarak çadırkentlere mobil anaokullarının, oyun parklarının hızlıca kurulduğunu gördük zaten.
Öyle ya! “Annen vefat etti.” ya da “Ailenden birçok kişi artık yok.” gibi söylemler insana ağır geliyor!
Bunun yerine “hadi gel oynayalım” demek “yaralarını sarmaya başlayalım” demenin başka bir yolu belki de..
Çocukların olayları anlamlandırma ve idrak seviyesi şaşkına çeviriyor insanı.
Depremden 72 saat sonra enkaz altından çıkan 5 yaşındaki minik Hazal’ın “Henüz kontrollerim yapılmadı, su içemem.” dediği anı unutamıyorum.
Hatta enkaz çalışmaları sırasında arama kurtarma ekipleriyle kurdukları diyaloglar, gösterdikleri sabır ve anlayış yok mu; herkesi derinden etkilemişti.
Çocuk işte!
Evet; çocuk her şeyi çok çabuk kabullenir, çabuk unutur kısacası kolay adapte olur, öte yandan çok da kolay etkilenir yaşadıklarından.
Çocuk hayalinde öldürür, diriltir.
Çocuğun dünyası gerçeklik algısından uzak, hayal dünyasında gerçekleşen oyunlardan ibarettir.
Çocuğun yaşadıklarını oyuna dökmesi ve bu şekilde zaman içerisinde tedavi olması en sağlıklı olanıdır.
Gönül çok şey istiyor, ama maalesef gerçekler hiç de sanıldığı gibi değil.
Ateş düştüğü yeri yakıyor!