En güzel şiirlerin yazılmasını, yazılan güftelerin enstrümanlarla insanı mest eden bestelere dönüştürülmesini sağlayan, alabildiğince göz dolduran renklerin tuvallere nakşedilip, eşsiz görsel eserlerin doğmasına ilham kaynağı olan, sakin ılık rüzgârlarıyla sokaklardaki gazelleri süpüren, ince ipek yağmurlarıyla yaşama canlılık veren sonbahar mevsiminden, kışa giriş yaptık.
Daha başında doğanın, tabiat ananın öfkesini gösteren, geliyorum diyen sert fırtınalarıyla kendini belli eden bir girişi oldu.
Üç kuruş kar uğruna, çıkar uğruna eğreti yapılmış, eğri büğrü, derme çatma, kondurma çatıları uçuran, uçan çatılarla canları hayattan koparan bir fırtına.
Daha çok arazi de daha çok bina düşüncesiyle daha fazla denize doğru ilerleyen kentlerin kıyılarında dev dalgalar halini alan, o kıyılara sığınmış tekneleri batıran fırtına.
Kirlettiğimiz, çel çöp ne varsa içine boşalttığımız denizlerdeki bizlere ait olan o atıkları, dev dalgalarıyla insanlara geri iade eden fırtına.
Kesilerek yok olmaya yüz tutan ormanlar haricinde, şehirlerde kalanlarında dar beton alanlarda sıkıştırılarak bırakıldığı ağaçları deviren fırtına.
Nasıl bir malzemeyle yapıldıysa, binaların duvarlarını kağıt gibi söken, kuleleri yıkan, kopan parçaları iç içe geçen, balkon balkona olan karşı binanın içine fırlatan fırtına.
Doğa; “Bana çok müdahale ettiniz, ben engel tanımam.” dedi bir kez daha.
Çok değil bundan birkaç ay önce sürüklemişti Karadeniz’in karanlık sularına, dere yatağındaki yerleşim alanlarını önüne katıp, can ve mal kaybına da neden olan o korkunç sel felaketiyle.
Şimdi yine hepimizi üzüntüye boğan uçuşan çatılar, devrilen tırlar, ağaçlar, kıyıya vuran dev dalgalar, batan tekneler. Tüm bu yaşananlar arasında bir kare vardı yürekleri ısıtan, yardımlaşmayı bir kez daha gösteren sıcacık bir görüntü.
İstanbul’da, boğaz köprüsünde iki metrobüs arasında bir grup moto kuryelerin korunup, kollanışıydı bu. Bir kez daha insanların kalplerinin güzelliğini, yüreklerinde yaşattığı ölmeyen güzel duygularını gösteren, en güzel göstergeydi bu.
En büyük değişim, gelişim ve dönüşümün yaşandığı yüzyıl beklide geçtiğimiz ve içinde bulunduğumuz bu zaman dilimi. Salgınlar nedeniyle gelişen, uzaklaşılan, uzak durulan, daha kendi içine kapanık hale gelen bir yaşamdan, zor durumda olan birini gördüğünde, “Ne olursa olsun yanındayız.” denilen anlara, yardımlaşmaların devam ettiği bir yaşama hızla dönüşüm.
Gaz lambalarından, elektriğe, ledlere, lazerlere geçiş, odun kömür sobalarından, doğalgazlı, jeotermik ısınmaya gelişim ve değişiminden sonra tüm dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle geriye dönüş yaşanıyor birçok kişi tarafından daha az aydınlanmaya, soba ile ısınmaya doğru.
Ya da aslında olması gereken temiz enerjiyle, güneş ve rüzgâr enerjilerinden faydalanmaya yönelik bir değişim ve gelişim.
Bir zamanlar taşı toprağı altın diye koşarak gidilen büyük şehirlerden adeta kaçarak geriye dönüşler yapılıyor köylere. Daha fazla ürün diye üretilmiş hormonlu gıdalardan dönüş oluyor eskisi gibi daha organik ürünlerin üretimi ve tüketimine.
İletişim ve teknolojideki hızlı gelişmelere, bu gelişmelere bağlı yaşanan değişimlerle ilgili daha neler görecek ve neler yaşayacağız bilinmez ama bilinen önümüzdeki uzun soğuk kış mevsiminde açta açıkta kalan ve kalacak olanlar. Yine biliyoruz ki insanlık ölmez, onlara uzanacak yardım elleri hep var ve var olacak.
21 Aralık gündönümü, kısa soğuk günlerin, sıcak uzun yaz günlerine dönüşünün başlangıcı gibi insanlar, özellikle gençlerimiz artık daha çok farkında ve bilincinde, başka dünya yok. Yaşam alanımız, hayat kaynağımız olan bu mavi yeşil gezegen en güzel haliyle korunmalı, kollanmalı hem kendimiz hem gelecek nesiller adına.
Sevgi ve saygılarımla…
Fatma Marmara