Bir gün, Hollanda’da güneşli bir öğleden sonra, caminin önünde oturuyorduk. Çalıştığım okullardan birinin öğrencilerinden biri, camiye taş attı. Çevredeki insanlar çocuğun peşine düşeceklerdi ki, onları durdurdum. Bu çocuğun evde ne duyduğunu bilmiyoruz, belki de bilmeden yanlış öğretilmiş şeylerle hareket etti.

Bu olay, bana camiyi topluma ve çocuklara tanıtma fikrini getirdi. Okulda müdür ve öğretmenlerle bu konuyu görüştüm. Çocukların farklı kültürleri ve dini mekânları tanımalarının önyargıları kıracağını ve kültürel zenginlik katacağını söyledim. Öğrencileri camiye götürme kararı aldık. İlk başta, birkaç veli karşı çıktı. Onlarla birebir konuşarak, bu tür bir deneyimin çocuklara kazandıracağı faydaları anlattım.  Çocuklarının,  kültürel zenginlik kazanacağını izah ettim. Sonunda, hepsi bu fikre sıcak baktı, projeye destek  verdiler ve çocuklar camiye götürüldü.

Cami yönetimi çocuklara ikramlarda bulundu ve çocuklar cami hakkında birçok şey öğrendi. Okulda bu deneyim üzerine dinler arası bir proje yapıldı ve basında da yer aldı. Bu deneyim, caminin topluma ne kadar olumlu katkılar sağlayabileceğini gösterdi.

Bu olay, kültürel alışverişin ve önyargıları kırmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha kanıtladı. Atılan taşlar, doğru bir şekilde ele alındığında, köprüler kurabilir. Basında da yer bulan bu proje, caminin topluma katkısını göstermiş ve şehirde pozitif bir algı yaratmıştı.

Hollanda’da sosyal sorunlar yaşandığında, genellikle bu tür projeler geliştirilir ve hızla hayata geçirilir. Bu yaklaşım, sorunları çözmekle kalmaz, toplumda güçlü bir bağ da oluşturur. İşte bu projede atılan taşlar doğru bir şekilde ele alındığında  nasıl köprüler kurabileceğini göstermiş oldu. Bir taşla iki kuş vurulmuş oldu.