OĞUZ KAĞAN

Türk milletinin geniş coğrafyalara yayılan hayatı ve zaferlerle dolu tarihî macerası sözlü gelenek içinde pek çok millî destanı yaratmıştır. Türkler Ergenekon Destanı’ndan Oğuz Kağan Destanı’na, Battalgazi Destanı’ndan Köroğlu Destanı’na kadar çok sayıda destan meydana getirmişlerdir. Türk cihangirliği, Türk cesareti ve Türk kahramanlığını konu alan hikâyeler, destanlar, şiirler yüzyıllardır söylenmeye devam ediyor. Türk kültür tarihinin hiç şüphesiz en kıymetli kaynaklarından birisi Oğuz Kağan Destanıdır. Muhtevasında kadim bir tarih ve büyük bir kültürü barındıran, Türklerin sözlü tarihi olarak adlandırabileceğimiz Oğuz Kağan Destanı yahut Oğuzname’de, Türk kahramanı ve hükümdarı Oğuz Kağan’ın hayatı, idealleri, seferleri, fütûhat ve mücadeleleri anlatılır. Ayrıca Türk atalarının kökeni, kültürü, tarihi ve kimliği hakkında taşıdığı değerli bilgiler ile hususî bir ehemmiyeti vardır. Yazımızın esasını destana adını vermiş olan Türklerin destanî ve efsanevî atası Oğuz Kağan’ın kimliği teşkil etmektedir. Oğuz Kağan Destanı Türk edebiyatının, Türk destanlar tarihinin, Türk kültürünün en önemli destanlarından birisidir. Türk destan geleneği ve destan edebiyatı açısından en önemli eserlerdendir. Türk edebiyatının şaheserlerinden olan Dede Korkut Destanı dâhil olmak üzere birçok eserin kaynağı Oğuz Kağan Destanıdır. Oğuz Kağan Destanı bütün Türklerin uzak tarihini, köklerini, atalarını, toplumsal hususiyetlerini, devlet felsefesini, dilini, hukukunu, hayat tarzını, bilimsel-toplumsal gelişmelerini, kozmogonik anlayışını anlatır. Bu bakımdan Oğuz Kağan Destanı, Türk milletinin kadim dönemlerde oluşmuş millî hüviyetidir. Türk’ün kendisini tanıması, kim olduğunu bilmesi, dostunu düşmanını fark etmesi ve atalarını öğrenmesi için eşsiz bir kaynaktır.       

Peki, yüzyıllardır çocuklarımıza adını verdiğimiz, Türk’ün ulu atası bildiğimiz Oğuz Kağan kimdir? Oğuz Kağan’ın kimliği üzerine yapılan araştırmalarda öncelikli soru, Oğuz Kağan’ın sadece bir destan kahramanı mı, yoksa tarihte yaşamış bir şahsiyet mi olduğu konusundadır. Bu soruya pek çok çalışmada cevap verilmeye çalışılmış ve kimilerine göre Oğuz Kağan’ın gerçek kişiliği Asya Hun Hükümdarı Motun (Mete) olarak kabul edilmişken, bazılarına göre büyük Türk hükümdarı Alp Er Tonga (Afrasiyab), bir kısmına göre de Türklere gelmiş bir peygamber yahut Zülkarneyn’in kendisidir. Oğuz Kağan’ın şahsında birden fazla tarihî kişilik ile ilişki kurulmuştur. Tarihe adını altın harflerle yazdırmış şahsiyetler, tek bir destan kahramanında birleşir. Oğuz Kağan’ın şahsında birçok tarihî şahsiyet birleşmesi de tabiidir ve bu tarihî şahsiyetler arasında Motun çok önemli bir yere sahiptir. Türklerin bilinen en eski devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Türk tarihinin en üstün meziyetli, en kudretli ve en meşhur hükümdarlarından birisi olan, Hun Devletini Asya’nın en büyük devleti haline getiren, Orta Asya’da Türk birliğini gerçekleştiren ve Türk devlet geleneğinin temelini atan Motun’dur. Motun’un babası Tuman Yabgu, hükümdarlığı ona vermeyerek kardeşini tahta geçirmek istemiş, o da babasına karşı mücadele etmiş, sonunda babasını bir sürek avında öldürerek M.Ö. 209’da devletin başına geçmiştir. Devlet teşkilatını yenileyen Motun, kendisinden toprak isteyen Tung-huları yenip hezimete uğratmış, bir dönem esir bulunduğu Yüe-çi’ler üzerine sefer düzenleyerek onlara büyük bir darbe vurmuştur. Motun 24 tümenlik ordu kurmuş, Asya’da siyasî hâkimiyeti sağlamış, Çin İmparatoru Kao-ti’yi baskı altına almış, Çin İmparatorluğunu yıllık vergiye bağlamıştır. Motun M.Ö. 174 tarihinde ölmüştür. Motun öldüğü zaman, Orta Asya’da siyasî birliği sağlamış, yabancı kavimleri idaresine alarak devletin sınırlarını Hindistan’ın kuzeyine kadar genişletmiştir.

Büyük Türk Hükümdarı Motun, sadece Türkler için değil, Türkler dışındaki Orta Asya halkları için de önemli bir liderdir. Kendi devletini büyütürken pek çok devleti tarih sahnesinden silmiş, Asya’nın kaderini değiştirmiştir. Motun gibi büyük bir şahsiyet, yüksek bir askerî, siyasî ve idarî deha Türk milletinin millî hafızasında ve muhayyilesinde önemli bir yere sahip olmuş ve onun kahramanlıkları nesiller boyu anlatılagelmiştir. Tabii bir netice olarak Motun ile Oğuz Kağan’ın aynı şahsiyet olabileceği görüşü ortaya çıkmıştır. Destanî kahraman olan Oğuz Kağan ile tarihî kahraman olan Motun arasında bulunan bazı tarihî benzerlikler (Motun’un 24’lü ordu tasnifi ile Oğuz Kağan’ın altı oğlundan dörder torunun olmasıyla oluşan 24 Oğuz boyu, Motun’un babası Tuman Yabgu’yla Oğuz Kağan’ın babası Karahan’la savaşması, ikisinin de cihan hâkimiyeti ülküsüne sahip olması...) sebebiyle bilim adamlarının çoğu bu iki kahramanın aynı kişi olduğunu söylemişler; Hun Hükümdarı Motun’u Türklerin ulu atası Oğuz Kağan olarak kabul etmişlerdir.   

Oğuz Kağan’ın temsil ettiği bir başka tarihî şahsiyet de ünlü hükümdar Alp Er Tonga’dır. Ünlü Türkolog Zeki Velidi Togan “Oğuz Kağan Destanı” adlı eserini yayımlamıştır. Zeki Velidi Togan, bu eserinde Oğuz Kağan’ın Ön Asya seferi yapmasından dolayı destandaki kahramanın Motun olamayacağını, Alp Er Tonga veya onun idaresindeki kumandanlardan biri olması gerektiğini ifade etmiştir. Tarihsel bir gerçek olarak da Motun’un Ön Asya’ya uzanan seferi yoktur. Alp Er Tonga, Şehname’deki Turan kahramanı Afrasiyab’dır. Zeki Velidi Togan Oğuz Kağan Destanındaki Ön Asya fütûhatından yola çıkarak destanın Hunlardan daha eski bir zamanda teşekkül ettiğini, M.Ö. 7. yüzyıldaki Sakalar dönemiyle ilişkili olduğunu anlatmıştır. Yani Zeki Velidi Togan, Oğuz Kağan’ın Ön Asya fütûhatını tarihî gerçekler bağlamında Alp Er Tonga’ya atfetmiş, Oğuz Kağan’ı M.Ö. 7. yüzyıla kadar götürmüştür.

Oğuz Kağan’ın kimliği konusunda ortaya atılan bir başka görüş ise Oğuz Kağan’ın Tanrı tarafından Türklere gönderilmiş bir peygamber veya Zülkarneyn olabileceğidir. Kur’an-ı Kerim’de 25 peygamberin ismi geçmektedir. Bu 25 ismin dışında Zülkarneyn, Üzeyir ve Lokman da zikredilmekte, bunların peygamber mi yoksa salih bir kul mu olduğu bilinmemektedir. Kur’an-ı Kerimde “Andolsun biz, her ümmete ‘Allah’a kulluk edin, tağuttan kaçının’ diye peygamber gönderdik” (en-Nahl, 16/36) ayeti, açık bir şekilde her kavme peygamber gönderildiğini ifade etmektedir. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’de 25 peygamber ismi geçse de peygamber sayısının 25 ile sınırlı olmadığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’de geçen her kavme peygamber gönderildiği ayetinden yola çıkılarak Türklere gelen peygamberler üzerine çeşitli görüşler açıklanmış; Oğuz Kağan’ın mücadeleleri, ahlakî kuralları, koyduğu kanunlar Oğuz Kağan’ın Türklere gönderilen ve Kur’an-ı Kerim’de ismi zikredilmeyen peygamberlerden biri veya Kehf Suresinde adı geçen Zülkarneyn olabileceği görüşü ileri sürülmüştür. Mesela 17. yüzyıl Osmanlı müfessirlerinden Vânî Mehmed Efendi, “Arais’ül-Kur’an ve Nefais’ül-Furkan” adlı eserinde dönemin Arap tarihçilerinin Ye’cüc ve Me’cüc’ün Türkler olduğunu iddia etmelerine bir cevap olarak, Oğuzname’den hareketle Zülkarneyn hakkındaki ayetlerin tefsirini yaparken Oğuz Kağan’ın Zülkarneyn olduğu görüşünü dile getirmiştir. Ancak ben Vânî Mehmed Efendi gibi Türkçülük düşüncesine sahip olan bir müfessirin, o dönem Türklüğe yönelik bazı tahkir ve tezyif teşebbüslerine karşı Türk tarihi ve Türk geleneğine dayanarak Zülkarneyn’i Oğuz Kağan olarak değerlendirdiğini, Zülkarneyn’i Türkleştirdiğini düşünüyorum. Ayrıca Oğuz Kağan Destanı, muhteva itibariyle Zülkarneyn Kıssasının nitelikleriyle yorumlanmaya oldukça uygundur. Ancak Oğuz Kağan ile Zülkarneyn arasında benzerlikler bulunsa da, destanda Oğuz Kağan’ın ye’cüc ve me’cüc gibi bir kavim için demir ve bakırdan set yaptırdığından bahsedilmemiştir. Bu durum Oğuz Kağan Destanı ile Zülkarneyn Kıssası arasında ciddi bir fark oluşturmaktadır. Gelelim esas sorumuza; Oğuz Kağan bir peygamber miydi? Bu soruya kesin bir cevap vermek şimdilik mümkün olmasa da Oğuz Kağan’ın savaşları, mücadeleleri, idare tarzı, hukukî ve ahlakî kuralları, kahramanlıkları ve başından geçen olayları dikkate aldığımızda, özellikle İslamî unsurların hâkim olduğu Oğuzname varyantları üzerine çalışan bazı araştırmacıların Oğuz Kağan’ın peygamber olabileceği yönünde görüş ifade etmelerinin gayet tabii olduğunu söyleyebiliriz. Tanrı tarafından Türkler için Oğuz adıyla bir peygamber görevlendirilmiş olabilir mi? Peki, bu peygamberin yapmış olduğu mücadele bir cihangirlik destanına, bir kahramanlık hikâyesine tahavvül etmiş olabilir mi? Olabilir, böyle olması temenni edilebilir. Ancak bu konu bilimsel gerçekliğin ve ispatın dışında sübjektif yorumlara dayalıdır. Bu sebeple kesin bir dille konuşmak yerine ihtiyatlı yaklaşmakta fayda vardır.   

Araştırmacıların çoğunun kabul ettiği gibi Oğuz Kağan, Asya Hun Hükümdarı Motun olabilir veya Zeki Velidi Togan’ın ileri sürdüğü gibi Alp Er Tonga’dır, belki de Tanrının Türklere gönderdiği bir peygamberdi. Belki de çok eski devirlerde yaşamış farklı hükümdarların maceralarını kendi adında toplamış ulu bir şahsiyet, bir timsal, bir semboldü. Ancak her şeyden önce Oğuz Kağan Türklerin destanî atasıdır. Oğuz Kağan’ın şahsında Türk milletinin fikirleri, hisleri, ülküsü, kültürü, dünya tasavvuru, hayat tarzı yekpare millî şahsiyeti bu destana yansımıştır. Oğuz Kağan, Türk boylarının kağanıydı. Kutlu bir yolda gök tüylü, gök yeleli bir kurdun yol arkadaşıydı. Sonraki zamanlarda “Kızılelma” adını alan Türk cihan hâkimiyeti mefkûresini temsil ediyor, “güneş tuğ, gök çadır” ülküsünü yaşıyor ve Türk’ün cihangirliğini kuvvetli ve kudretli bir hâkimiyetle geniş bir coğrafyaya aşılıyordu. Oğuz Kağan Dünya Türklüğünün ortak hafızası, ortak mirasıdır. Cumhuriyetimizin 100. yılını doldurup yeni bir yüzyıla başladığımız bu zaman diliminde, Oğuz Kağan’ın engin mirasına sahip çıkacağız, ülküsünü ebediyen yaşatacağız.