Derme çatma küçücük bir yerdi dayımların kaldığı Düzce de ki ev. Üzeri çinko kaplı, yanları naylonlarla izole edilmiş, nohut oda bakla sofa tarzından bir barakaydı anlayacağınız. Depremden sonra, boş bir arsaya alelacele yapmışlar ve kışı orada geçirmişlerdi birçokları gibi. İnsanoğlu işte, geçici de olsa yerleştiğin bir yere, her gün bir şeyler ilave edip, yayıldıkça yayılıyor insan. Dayım da depremin korkusuyla sanki temelli kalacakmış gibi yerleşmişti ufacık barakaya. Baharın gelmesiyle evin önündeki iki adımlık yere bahçe yapmış, etrafını taşlarla çevirerek çimen bile ekmişti özenerek. Bazen gidip geldikçe fark ediyordum yaptığı değişiklikleri.
Bu sefer, havalar ısındığı için, çocuklarla beraber ziyaret edelim dedik. İlk önce minik bahçesi dikkatimizi çekmişti. Ektiği çimenler büyümüş, yemyeşil yapmıştı küçücük bahçeyi. En güzel olanı da dans edercesine serpilmiş papatyalardı. Baharı müjdelercesine, tazecik renkleriyle gülümsüyorlardı masum ve tertemiz.
Karşılama faslından sonra sohbete dalmışken, dört yaşındaki kızım Erva girdi içeriye. Ne ara dışarıya çıktı bilmem ama, elleri arkada annesine yöneldi. Bir sürprizi vardı anlaşılan. Sevinçle anneciğim” diye seslenirken, ellerindeki bir demet papatyayı uzattı annesine. Şaşırmıştık. Yaptığı sürprize mi sevinsek, yoksa bahçedeki güzelim çiçekleri kopardığına mı üzülsek bilemedik. Kızsak mı, sevsek mi arada kaldık. Ama yaptığının yanlış olduğunu anlatmalıydık ona, anlayacağı dilden…
-Kızım, niçin topladın o minik çiçekleri? Ya anneleri ağlarsa arkalarından…
Ne dese beğenirsiniz?
-Ama annelerini de topladım…
Pert olduk resmen. Söyleyecek bir söz bulamadım. Annelerini de toplamış çocuk. Ne yapsaydı yani. Benimki de sorumuydu şimdi.
“Kızım niye katlettin bahçeyi? Niçin öldürdün güzelim çiçekleri” diye mi sorsaydım?
Yoo .. İyi ki sormamışım öyle azarlar gibi. Varsın olsun cevap versin kendi dünyasından. Ben yine de pişman değilim onu üzmediğime. Soru yanlıştı sadece. Nasıl soracağımı bilememiştim.
Ama nasıl soracağımı hâlâ bilemediğim ve üzmek istemediğim koca koca çocuklar var çevremde. Yetişkin olamayan, düşünemeyen koca çocuklar.
Mesela nasıl sorarsın ki, ormandaki canlı ağacın etini, çıra diye koparan mehametsiz çocuğa!
Sokaktaki hayvana işkence yapanlara nasıl soracaksın ki” hiç acımadın mı?” diye.
Nasıl sorulur ki, piknik için et alacak kadar parası olup da, arkasını toplayacak kadar karakteri olmayana?
Veya, yediği çikolatanın, meyvenin kabuklarını camdan atan son model arabanın sahibine nasıl soracaksın ki utanmadın mı?” diye.
Çekirdek kabuklarını parklarda bırakanlara veya sigara izmaritini kapısının önüne atana, sizde hiç insanlık yok mu, terbiye yok mu?” diye nasıl dersin.
Genire genire caddenin orta yerine tükürene veya girdiği tuvaletin sifonunu bile çekmeye aklı ermeyen zavallı çocuklara nasıl sorulur ki?
Valla, onları üzmeden nasıl sorulur bilemedim anlayacağınız.
Ya onların da makûl cevapları varsa kendi dünyalarına göre..
Onlar da ama annelerini de topladım” derse mesela.
Ümit YAVUZ
03-12-2018