Yüce dinimiz İslam'da ve peygamberimizin hadislerinde, ‘Alimin ölümü alemin ölümü gibidir.' kuvvetli ifadesi geçer. Buna paralel olarak Hz. Ali şöyle buyurur; ‘Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.'
Televizyon haberleri ve sosyal medyada herkesin malumu üzere adaletin simgesi hukuk fakültesinde, öğrencisinin Ceren öğretmeni öldürmesi, Ceren öğretmenin şahsındaTürkiye şiddetli bir deprem sarsıntısıyla karşı karşıya geldi. Alem öldü.
Bundan bir ay önce de Rize emniyet müdürü değerli Altuğ Verdi öldürüldü. Böyle değerli insanların yetişmesi 30 yıl gibi zamanımızı alıyor. Bütün bunlar bir şeylerin yanlış gittiğini gösteriyor.
Hukuk ve emniyet her iki kurumda insanlık için çok değerli. Bu kurumlarda ahlak ön planda olmalı, liyakat garanti edilmelidir.Bütün kurumlarda ahlak ve liyakat olmalıdır. Silahla fakülteye nasıl girdi, tedbir alınsaydı, gibi birçok yorumlar var. İnsanların vicdanlarında tedbir almadığımız süreçte bu tür olaylar kaçınılmaz.
Saygı değer şehit Ceren Damar Şenel hanım efendinin eşi, Levent Şenel bey ciğer yakan acılı gününde metanetini koruyarak insanlığa adeta bir ders niteliğinde şöyle seslendi: ‘Bunları söylemek benim haddime düşmez ama iyi bir hukukçu, iyi bir mühendis, iyi bir doktor değil iyi bir insan olmaya çalışın. İnsanları sevin ve hiçbir zaman kötülüğe kötülükle cevap vermeyin. Bu olayla da inşallah bu ülkede eğitim sistemindeki bazı yanlışlıklar ve pek çok konuda bir duyarlılık farkındalık olacaktır. Hayat bunu kimi zaman 30 yaşında, kimi zaman 50 yaşında, kimi zaman 60 yaşında yaşatıyor. Ben bu acıyı28 yaşında yaşadım. Bu olay bana bir şey gösterdi. Ceren her zaman doğru bildiğini yapan, kurallara uyan, işini dört dörtlük yapmaya çalışan bir insandı. Hiçbir zaman kimseye iftira atmazdı. Hiçbir zaman kimse hakkında kötü konuşmazdı. Çok büyük bir acımız var. Bu tarz olaylar kötülüğü kötülükle yenemeyeceğimizi hissettiriyor. BİZ HER ZAMAN İYİ OLMALIYIZ, HER ZAMAN İYİLİKLE HAREKET ETMELİYİZ'' .
Türkiye'de 1980 öncesi çok ilim adamları öldürüldü, bir kuşağı harcadık. Daha sonraları bombalı saldırılarla birçok profesör öldürüldü. 15 Temmuz öncesi bir kuşağı daha harcadık. Ülkemizin etrafı ateş çemberi, devamlı şehit veriyoruz, o yüce şehitlerin sayesinde ülkemiz ayakta. RUHLARI ŞAD OLSUN. Ülkemizi korumak için askerimiz büyük bir mücadele veriyor.
Yaşıtlarım bilir biz çocukken öğretmenimiz odunla döverdi de yine de öğretmenimize evimizden elma getirir hediye vermenin sevincini yaşardık. Dövmesi hiçte doğru değildi tabi, eğitimde dayak yoktur. Evimize misafir geldiğinde kendi odamızı verip kıt imkanlar olmasına rağmen sofada yatardık. Misafir abdest alırken hava şayet soğuk ise havlusunu sobada ısıtırdık. Bu terbiyeyi biz nasıl alıyorduk?
Günümüzde hukukçu olacak bir öğrenci öğretmenini öldürüyor. Bunun için Eğitime önem vermeliyiz. 2,5 yaş çocukları için oyuncak okulları açıp, fakir ailelerin çocuklarını da sosyalleştirmeliyiz. Okullarda çocuklarla yuvarlak masa toplantısı yapıp çocukları dinlemeliyiz, ifadelerinden çıkan sıkıntıları rehber öğretmenler eşliğinde velisiyle birlikte sorunları çözüp, çocukları toplumun içinde değerli bireyler olarak yetiştirmeliyiz. Okullarda hafta sonları veya ayda bir defa sınıfların arkadaşlarıyla hazırladıkları, müzikal, tiyatro, folklor gibi faaliyetlerini okulun salonunda bütün okula öğretmenlerinin huzurunda sergilemelerine imkan tanınmalı ki, yaratıcılıkları gelişsin. Her öğretmen öğrencisine ödev vererek, yılda iki defa çok sevdiği bir konuyu araştırma yaptırıp, öğretmeninin huzurunda sınıfına sunmasını sağlıyarak, araştırıcı çalışkan bireyler yetiştirmeliyiz. Her çocuğu velileri ile birlikte kütüphaneye üye yapıp okuduğu kitapları öğretmenleri tarafından takip edilmelidir. Böylece okuyan bireyler yetiştirmiş oluruz. Çocukların hayallerini geliştirelim, onlara idealler aşılayalım. Çocukların ruhları güzel hikayelerle gelişir. Ömer Seyfettin'in Kaşağı, Ant, Bomba ve bunlara benzer diğer yazarların hikayeleri gibi. Velileri de okullarda eğitime katılma kurslarından geçirmeliyiz. Zaman çok değerli ,dedelerin babaların zamanlarını kahvelerde değil de torunlarıyla, çocuklarıyla spor sahalarında geçirmelerini sağlamalıyız.
Ülkemize beklenmedik şekilde 4 milyonu aşkın misafir Suriyeliler var. Bütün bunlar bize büyük maddi manevi kayıplar verdiriyor. Ekonomik yönden sınırlı ülkemizi zor duruma sokuyor. Zaten kendi sıkıntılarımızla mücadele ederken, 4 milyon Suriyelileri de bir şekilde entegre etmeliyiz. Ortak yönlerimiz şansımız, aynı dine inanıyoruz ama dil ve kültür farklılıklarımız var. Bu insanların 1 milyona yakın çocukları var. Bu çocukları mutlaka okullaştırmalıyız ve Türkçeyi öğretmeliyiz, topluma kazandırmalıyız. Bunun için her şeyi devletten beklersek geç kalmış olabiliriz. Şehirlerde mahallelerde ne kadar Suriyeli var? Ne kadar Suriyeli çocuk var? Tespitini yapıp yetişkinleri halk eğitim öncülüğünde dil ve kültür, tarih ve coğrafya gibi konularda eğitip, Osmanlıdan gelen birlikteliğimizin iyi ve yanlış yönlerini öğreterek ülkemize entegre etmeliyiz. Suriyeli çocukları da okullarda misafir sınıflar oluşturarak hızlandırılmış Türkçe eğitimiyle veya ekstra Türkçe dersleri vererek kendi öğrencilerimizi engellemeyecek şekilde yaşıtlarının içine katmalıyız. İleride çıkacak sıkıntılar için tedbirlerimizi şimdiden almalıyız.
Her gün siyasetle yatıp siyasetle kalkıyoruz, Aristoteles ‘ Sevdiklerinizle siyaset yapmayınız. Zira; Siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam ederken; Siz dostlarınızı yitirdiğinizle kalırsınız' der. Bir Almanya seyahatim esnasında Berlin'de parlamento binasını ziyaret etmek için insanlar kuyruğa girmişti, ben de merak edip içeriye girdim. Merdivenlerden tırmanırken bütün her taraf cam olduğu için parlamenterleri aşağıda otururken görebiliyorsunuz. Parlamento binasının içinde camdan yapılmış aşağıya kadar uzanmış büyük bir piramit var. Piramitin tabanı yukarda sivri ucu aşağıya doğru gelecek şekilde dizayn edilmiş. Beni gezdiren arkadaşıma merak edip sordum , piramit niye ters? Bilmiyorum dedi. Orada görevli birisine sorduk. Şuilginç cevabı aldık: ‘Taban yukarıda, halk yukarıda, parlamenterler halkın altındadır, halka hizmet ederler' dedi.
Hep bizi dinden vurmuşlar. Atatürk tartışmalarıyla toplumu birbirine düşman ediyorlar. Bizim çağı kucaklayacak, Atatürk'ü aşacak Atatürk'ler, Fatih, Mimar Sina'nı aşacak nesiller yetiştirmeliyiz. Onların başardıklarıyla övünüp, onların nasihatlerini aşamıyorsak, yüzyıllar geriden geliyoruz, Mimar Sinan'ın binalarını bile taklit edemiyoruz demektir. O zaman nasıl ilerleyeceğiz?
Atatürk yokluklar içinde bu ülkeyi kurtarmış, okuma yazma bilenlerle üç yıllık okullarla eğitim sistemini başlatmış. İlkokuldan mezun olan rahmetli babamın ve kayın validenin şahane el yazılı mektuplarını saklıyorum. Türkiye okullarda el yazısına başladı ve sonra vazgeçti . Yazı kişilerin karakterine şekil veriyor.
Enerjimizi eğitime harcayalım. Boş zamanlarda en az bir yabancı dil öğrenelim. Elbette farklı fikirlerimiz olacak. Karşı görüşteki yayınları da okuyup empati yapmalıyız. Uzay çağı bilgilerine sahip olup, o bilgileri üretime döküp Dünya'ya pazarlamalıyız. Evrensel olmalıyız.
HER ŞEYDEN ÖNCE İYİ BİR İNSAN OLMALIYIZ.
Şükrü Karataş