YUNUS FİDAN
Gerede'nin, güneyinde bulunan, Dörtdivan Yolu üzerindeki Cennet belde Nuhören Köyü'nde çok uzun zaman öğretmenlik yaptım. Oranın insanlarıyla candan kaynaştık. Oralarda, hakiki törelere bağlı, alim insanlar ve ilim ehli, parlak bir hayat yaşanır. Büyük küçüğü, küçük büyüğü bilir.
Edep her yerde sizi karşılar. İnsanları Ariftir.
Asırlardır, tam bir ehli sünnet itikadı ile yetişmişlerdir.
Nuhören Köyü'nde, Okulumun yanında Cami ve bu camiye yakın olarak da, Yunus Fidan komşumuzun evi vardır.
Yunus Beyim, çevresinde ölçülü bir hayatı, tevazuu sahibi, namazında niyazındaydı.
Misafirlere komşulara ikram etmekten büyük haz duyardı. Çok çalışkandı.
Tebessüm O'nun adıydı.
O'nunla sohbetlerimde arifane ifadeleri, engin bir sağduyusu ve müthiş bir tevazuu karşılaşırdım.
Eski Düzce Valisi, şimdiki Milli Savunma Bakanı Müsteşarı olan Ali Fidan Bey'in babasıdır.
Müsteşarımız Sayın Ali Fidan Bey de, babasının bütün hasletlerini her haliyle her zamanda görebilirsiniz.
19 Ekim Günü, Yunus Fidan Ağabey, takdiri ilahi ile vefat etti.
Yaşarken ölümü ve ölüm sonrasını hiç unutmayan Yunus Fidan Ağabeyimiz, tertemiz bu dünyadan Rabbimize giderken,
Ülkemize de çok hayırlı evlatlar yetiştirdi.
Ali Fidan Bey'imiz de bunlardan biri.
Müsteşarımız Ali Fidan beyin başarılı hayat çizgisinde, hayırlı bir vatandaşımız olmasının temelinde, babası Yunus Fidan Ağabeyimizin, oğlu Ali Fidan'a birçok kereler şahidi olduğum”, gıyabında” ihlâsla yaptığı” duaların olduğunu bilmenizi isterim.
Fidan Ailesinin, Nuhörenlilerin, Geredelilerin, Boluluların, ülkemizin, cümlemizin başı sağolsun.
İFTİRA VE GIYBET, KANSER GİBİDİR.
Büyük mütefekkirlerin, Allah dostlarının, psikologların, bilim adamlarının yıllardır haykırdıkları bir gerçeği biz de bu sütunlardan bir kere daha duyuralım: “Gıybet, kanser gibidir” .
Komşulukta, sosyal hayatımızda, evde, köyde, kentte, okullarda, iş ortamında, çalışılan müesseselerde, sanatta, ticarete, siyasette ve ekonomik çevrelerde, insanın olduğu her yerde gıybet, girdiği bünyeleri kanser etmektedir.
İftira ve gıybet, Girdiği bünyeleri içten içe sinsice kemirir.
En ulvi değerleri de göz göre göre öldürmektedir.
***
Gıybet, herhangi birinin ayıbını, Onu kötülemek için arkasından söylemektir.
Gıybet olunan kişinin işinde, sözünde, vücudunda, dünyasında, ailesinde, eşyalarında bir kusur olarak addedilip, arkasından söylenirse, işaretle, hareketle, imalı olarak söylenirse gıybet gerçekleşmiş olur.
Bu manevi kalp hastalığıdır.
***
Gıybet yapan diller, bundan keyif alan gönüller, içinde bulundukları nimetin farkına varamamış, nefislerine ve şeytana uymuş, hakiki değerlerden uzaklaşmış, pusuya düşmüş kişiler, gıybet nedeniyle ahiret gününde rezil olunacaktır..

Gıybet, Kur'an-ı kerimde, ölü kardeşinin etini yemeye benzetilmiştir.
(Birbirinizin kusurunu araştırmayın, arkasından çekiştirmeyin, gıybet etmeyin. Kim ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Bu tiksindiricidir. O halde Allah'tan korkun.) [Bir âyet meali: Hucurat 12]
(Falancanın boyu kısadır) diyen birine, Peygamber efendimiz, (Bu sözün denize atılsa, denizi kokutur) buyurdu. (Tirmizi)
İftiradan ve Gıybet etmekten korkmak, çekinmek, titremek gerek. Her ne yaparsak yapalım sağımızda ve solumuzda hareketlerimizi kayda alan kâtiplerin olduğunu, iyi kötü her hareketimizin hesabını hepimizin mutlaka vereceğini bilmemiz gerek.
İlmen dinen mükellefiz. Başımıza gelecekleri bilmemek mazeret değildir.
(Gıybetten sakının; çünkü gıybet zinadan daha şiddetlidir. Kişi zina edip tevbe eder de, [bir daha yapmazsa], Allahü teâlâ onun tevbesini kabul eder. Gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe, affolmaz.) [İbni Ebid-Dünya, Deylemi, Taberani, Beyheki, Tergib ve Terhib, İ. Şarani, İ. Gazali]
***
Zamanımızın en büyük kusuru, Kendi kusurlarını bırakıp, başkalarının kusurlarını arama hastalığıdır. Yeni nesillerimizi, ekonomimizi, siyasetimizi, kurumlarımızı, insanlarımızı, kendimizi ve çevremizi bu manevi kanserden “ilimle” korumalıyız.
Ya çocuklarımızı, eşimizi, anamızı, babamızı, mahiyetimizdekileri bu illetten koruyacak kadar pehlivan mıyız? Hassas mıyız? Duyarlı mıyız? İlim sahibi miyiz?
İnsanlarımızın gıybetten keyif(!) almaları hastalığını, ancak ilimle tedavi edilebilir.
***
“İddia ediyorum” diye söylenen sözlerin aslı astarı yoksa ve bu yazılı veya görsel basın yoluyla işleniyorsa, bu günahın bedeli inansanızda, inanmasanızda çok zor ödenecektir.
Makam mevki sahibi olabilirsiniz, ama küstah olmamalısınız.
Başkalarının hatalarınızı millete sayabildiğiniz kadar, kendi hatalarınızı sayabilecek kadar demokrat mısınız?.
***
Hesap anı ve hesap günü..
Paranın ve mevkiinin yaramadığı o zamanlar, bizlere uzak değil?
Uyanmalıyız?
Gıybet ve iftiranın sonuçlarından çevremizi uyarmalıyız.
Daha doğrusu sonsuz azaptan ve yanmaktan korunmalıyız.
Başkalarını korurken, evvela kendimizden başlayarak , yakınlarımızla ilim ölçüleri içinde davranmalıyız.
Bu beladan kurtulabilmenin tek yolu, ilim öğrenmek, uygulamak ve uygularken Allahütealâ için yapmaktır. Yani kurtuluş reçetesi, “İlim, amel ve ihlâstır”.
Ölümü de hiç unutmamalıyız.
Yani, hesap gününe uygun yaşamalıyız.