Hakim geliyor ayağa kalkın!! Diyerek gür bir sesle bağırdı mübaşir..
Vicdanların yargılandığı büyük mahkeme salonu hınca hınç doluydu. İzleyici sıralarında oturanlar her yaştan, her meslek grubundan ve her sıfattan olmalarına rağmen hepsinin de farklı oldukları belliydi. Asil duruyorlardı sanık bölümündeki meslek ve mevkidaşlarına bakarlarken. Özü bir, sözü bir cinsten vatan evlatlarıydı. Çocuk yaşta olanların sayısı da bir hayli fazlaydı. Çocukluğun masumiyeti vardı yüzlerinde.
Mübaşirin duvardan duvara çarparak yankılanan sesi, pür dikkat ayağa kaldırdı mahkeme salonundakileri. Hem de çıt çıkartmadan.
Heybetli görünümüyle kürsüdeki yerini alan hakim, karşısındaki kalabalığı dikkatlice süzdükten sonra, duruşmayı başlattığını ifade eden kısa konuşmadan sonra, iddia makamına dönerek sordu.
-Buyurun anlatın. Bu kadar insanı ne ile suçluyorsunuz?
-Yemin ettikten sonra yeminlerine sadık kalmamakla suçlanıyorlar efendim. Yani yalan yere yemin etmekle.
Hakim sanıklara bakar ve anlam veremez bu kadar kalabalık bir kitlenin aynı suçu işlemiş olduğuna. Açıklama ister iddiadan.
-Efendim... Diyerek başlar iddia makamı. Bu salonda gördüğünüz sanıklar ve daha niceleri Türkiye Cumhuriyeti Devletinin okullarında okumuş insanlardır ta 1933'ten beri. En az 5 sene boyunca hem de her gün ant içip, yemin etmişlerdir bu vatanı muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak için.
Bilim, fen, teknoloji, sanat, spor ve daha birçok alanda başarılar elde etmek, batının geldiği noktayı yakalamak için Atatürk'e söz vermişlerdir yeminle. Yükselmek ve başarılara doğru ileriye gitmeyi Ülkü edinmişler, Vatan, millet aşkını ve insana sevgi ve saygıyı İlkeleri saymışlardır. En çok da Doğruyum ve çalışkanım derken yükselmiştir sesleri. 80 yıldır verilen bu sözler ve yemin, kendini bu vatana feda edebilecek kadarait hissedenler tarafından, Türküm” diyerek de perçinlenmiştir.
-Evet Sayın Hakim… diyerek devam eder iddia makamı.
Devletimizin kurucusu,ufku geniş ve çok zeki olan Atatürk, vasiyetinde,yeni nesli öğretmenlere emanet etmiş veidareye gelecek olanların da onların eseri olduğunu vurgulamıştır. Öğretmenin sadece alfabe öğreticiden ibaret olmadığını, her alanda dürüst, çalışkan ve ahlaklı gençleri topluma kazandırmasorumluluğunu da yüklemiştir.
Hal böyleyken; 80 yıldır bu yemini eden öğretmeninden din görevlisine, işçisinden patronuna, amirinden memuruna, atanmıştan seçilmişine ve daha niceleri, verdikleri sözü tutmamış, yeminlerini yerine getirmemişlerdir.Mahkememize seyirci sıfatıyla katılan ve sanıklarla aynı şartlarda görevlerini yapan veya yapmak için var gücü ile çaba sarfedenbu değerliinsanların da başarılarına gölge düşürmüşlerdir.
Öteden beri menfaatleri peşinde koşmuş, devletin malı deniz mantığı ile talan ederken yetim malını, vicdanları bile sızlamamıştır. İslam tacını başlarına takmış olmalarına rağmen, yalandan dolandan, fırsatçılıktan, bencillikten de geri kalmamışlardır. Doğruluktan ve dürüstlükten konu açılıncamangalda kül bırakmamış, devlet vergisini vermemek, haksız kazanç elde etmek, mesaiden kaçmak ve sahtekarlık yapmanın da kitabını yazmışlardır.
On yıllardan beri siyasiler, koltuk sevdasına yenik düşmüş, adam kayırmış ve yalakalara prim verilerek, liyakat dama atılmıştır. Devletinmalını fütursuzca harcayarak, bu memlekete çivi bile çakmamışlardır. Peygamber cübbesini giyerek bu aziz millete dinini ve güzel ahlakı öğretmek için göreve gelenler,düz memur zihniyeti gütmüşler,toplumdaki bu gayri ahlakı gidişi ve değerlerin çözülmeye yüz tutmuşluğunu, kendilerine dert bile edinmemişlerdir.
Bu memleketin üniversitelerinde afilli sıfatlarla görev yapanlar, bilimde ve teknoloji de sesgetiren hiçbir yeniliğe imza atamamışlardır.
Kamu bünyesinde görev alanlar, meşguliyetini ihtiva eden her zerrede, tüyü bitmedik yetimin hakkı olduğundan bihaber yaşamakta, yetkilerini zaaflarına ezdirmişlerdir.
Aşçısıaş'ına su katmış, bakkalı pirince taş atmış,etçisi etine bilmem ne karıştırmış,manavı da çürük satmıştır.Ticaretinde dolarla işi olmayan bile, en küçük bir dalgalanmada fahiş zamlar uygulamış, yangına körükle gitmeyi de marifet saymıştır. İşçiişverenin, işverenişçisinin hakkını gözetmemiş, satıcı alıcıyı, yazarı okuyucuyu kandırmaktan geri kalmamıştır.İnancımızın hassasiyetleri gözardı edilmiş, helal haram kavramları unutulmuştur.
Televizyon izlemekten, okumaya vakit bulamamış ve okumanın değerini kavrayamamış sade vatandaşın saflığı, bilmemek, ayırt edememek, seçici olamamak ve her zaman suistimallere açık olmak gibi zafiyetlere de zemin hazırlamıştır.Kendilerinin ve çocuklarının eğitimine gerekli önemi vermemiş, harcayamayacağı zenginliğin, kullanamayacağı dünyalığın peşinden koşmuştur.
Burunlarının ucunu takip ederek gittikleri yolun, karınlarını doyurduklarıvatana ihanet olduğunu göremeyecek kadar cahiller de vardır aralarında. Büyük resmi göremeyip, sapık idealler uğruna kanarak, kendilerini ve değerlerini feda edenler tarih sayfalarında elbet yerini alacaklardır.
Son sözümüz şudur ki Hakim bey;
İzleyici sıralarındaki, yediği ekmeğin hakkını veren, görevi ne olursa olsun en iyi şekilde yapmaya çalışan eli öpülesi kişilerden ayrı tuttuğumuz sanık mahallindekiler, 80 yıldır ettikleri yemine sadık kalmamışlar, bu vatanı bize emanet bırakanlara layık olamamışlardır.
Bu suçlamalar sonucunda sanıkları, geleceğin daha aydınlık olacağına inanarak, kendi vicdanlarında katıksız hapsini talep ediyoruz hakim bey…
Mahkeme salonu buz kesmişti… İddiayı dinleyen Hakim, şaşkın ve üzgün bir ifade ile Savunma makamına dönerek söz verir.
-Buyurun .Söz savunmanın……