Anneme söylicem seni” deyip, yalandan ağlayarak yere çöken küçük kız çocuğu, bir yandan da bahçedeki çardakta oturan kadınlara bakıyordu gözlerini ovuşturarak.

Kendinden sanki biraz büyükmüş gibi duran afacan çocuk, dinlemiyordu bile ağlattığı kızı. O tekrar dalmıştı işine gücüne diğerleriyle beraber. Diğerleri dediğim kendi akranları.

Biri bu apartmandaki yöneticinin torunu, biri yandaki daireye misafirliğe gelenlerin oğlu. Diğeri karşıdaki bahçeli evde oturan zenginlerin torunu. Ötekiler de kapıcının çocukları. Toplam 5-6 kişiler. Yaşları da ben deyim 5, siz söyleyin 7. Ama bahçenin demir kapısını her vuruşlarında attıkları çığlık ve arkasından gelen kıkırdaşmalar ” neler oluyor” dedirten cinsten.

Her seferinde gülemiyorlar tabi. Çünkü işleri her zaman kolay olmuyor.. Demir kapı biraz ağır olduğundan rayların üzerinde kolayca gidivermiyor hedefe. Ya biri düşüyor iterken , ya da güçlerini aynı zamanda birleştirip itemiyorlar hızlıca.

Bu yüzden afacan olanı, gözüne kimi kestirdiyse bağırıyor sen itmedin” diyerek. Bazen de dokundurmuyor kapıya, sahiplenerek. Kendisinin de gücü yetmiyor ama olsun. Onların apartmanının demir kapısı. Hem, kapı hızlı kapatılmazsa, en son çıkan çınlama sesi duyulmuyor ki… Ne yapsın o da, sinirleniyor haliyle haklı olarak.! Ağlayıp küsenler de hemen dönüyor zaten gözyaşları kurumadan…

Haydi deyip tekrar yükleniyorlar kapıya, Bu sefer de, apartmandan birileri çıkıyor. Kapıyı tutarak onları umursamadan geçip gidiyorlar sanki daha önemli işleri varmış gibi !. Halbuki demir kapının çınlamasını bir duysalar, onlar da anlayacak buradaki önemli mücadeleyi.

Haydi bir daha” diyerek yeniden dönüyorlar dünyalarına. Yeniden başlıyor çığlıklar, gülüşmeler ve kavgalar…

Başından beri balkondan küçük çocukları izleyen Hanım, içerdeki eşine sesleniyordu gülerek.

- Bey…. Bey… Gel Allah aşkına. Gel sende izle şu veletlerin halini. Nasıl da uğraşıyorlar demir kapıyla bak…

Zor bela kapıyı çarptıklarında çıkan ses onları mest ediyor ve çığlık çığlığa gülüyorlar. Güçleri yetmeyince de nasıl kavga ediyorlar.” diye anlatırken eşine, gülmekten de kendini alamıyordu.

-İlahi çocuklar bunun için kavga edilir mi? Birazdan anneniz sizi çağırıp gideceksiniz evinize. Kapıyı da mı götüreceksiniz a kuzular.. Siz gidersiniz başka çocuklar gelir. Ne diye kavgalaşıyorsunuz. Oynayın işte güzel güzel…. Diyerek boynunu büküyordu.

Eşini dinlerken, kocası da çocukların bu halini seyrediyordu. Biraz gülüştükten sonra;

-Bizim onlardan ne farkımız var? Deyiverdi ve ekledi;

-Hadi onlar çocuk… Oynarken demir kapıyla, bırakıp da eve gideceklerini bilemiyorlar. Ya biz koca koca insanlar, bizim de bir gün gideceğimizi bile bile kırmıyor muyuz başkalarını, ağlatmıyor muyuz? Hem de bizim sandığımız demir kapılar” için.

- Yunus Emre de, biz torunlarını böyle seyretmiş demek ki… Deyip içeriye girerken bir şeyler mırıldanıyordu iç çekerek…

Mal sahibi mülk sahibi

Hani bunun ilk sahibi

Mal da yalan Mülk de yalan

Al biraz da sen oyalan.

ÜMİT YAVUZ.