Kelebekler,

En çok bir yıl yaşar,
Sonra, bir yıl sonra kaybolurlar,
Yeni kelebekler çıkar gelir de, diğerlerinin farkına varmazlar.
***
Zamanlar,
Milattan önce ve Milattan sonra diye ayrılır,
Olaylar, tarih dediğimiz bu sandıkta saklıdır.
İçindekiler kimbilir nelerle kaplıdır.
Bakıyoruz içine,
Savaşlar, açlıklar,
Göçler, Depremler,
Tufanlar,
Acılar, çığlıklar,
İhanetler,
İbadetler
Ve bu günler,
***
Genelde insanların
Ömürleri çok kısa,
Ufukları da,
Bakışları, düşünceleri,
Evlilikleri,
Düşleri,
İş hayatları,
Vefaları, arkadaşlıkları,
Hayatları,
Kendini sorgulamaları,
Çok kısa,
Kelebeğin ömrü gibi…
***
Kısa olan ömürlerin, uzun olduğunu sandığımız bu hayatta,
Çok yaşayacağımızı, yaşadığımızı zannediyoruz,
Bilmiyoruz ya,
Başta en yakınımız olan kendimizi, kendimiz bilmiyoruz.
Merak ta etmiyoruz.
Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışıyoruz da,
Yarın ölecekmişiz gibi ahiret için çalışmayı aklımıza getiremiyoruz.
Nefs, her insan da var.
Nefsi, Kendi haline bırakıyoruz.
***
Allahü teâlâ insanda görülmeyen üç şey yarattı: Akıl, kalb ve nefs.
Varlıklarını eserleriyle yaptıkları işlerle ve dinimizin bildirmesiyle anlıyoruz.
Akıl ve nefs beynimizde
Kalb, yüreğimizdedir.
Genelde herkesin nefsi, çok kötüdür.
Bu kötü nefse, (nefs-i emmare) denir. İnsanın en büyük düşmanıdır.
Daha sonra kötü arkadaş ve şeytan gelir.
***
Bir de,
Ve kısa ömrümüzde,
Ülkemin düşmanlarını iyiden iyiye öğrenip,
Tek yumruk olarak, hainlere top yekün Allah için tavır koyamıyoruz.
***
İnsan öldüğü zaman bir “hiç”tir.
Elbisesi bile kendisine verilmiyor.
Bütün nesi varsa, vârisleri paylaşıyor,
Yâni hiçbir şeyini mezara götüremiyor.
İşte hepimiz görüyoruz,
Bir kefenle gömülüyor mezarına.
Peki, ne götürüyor oraya?
Sadece Allah için yaptığı ibâdetler, verdiği sadakalar, yaptığı hizmetler.

Yahut da Allah korusun, nefsinin arzularıyla işlediği günahları, küfürleri, azıp kudurarak yaptığı bin türlü rezillikleri ve günahları.
***
Uzun ince bir yolda,
İki kapılı bir handayız.
Bir gün ölmek için, her gün yaşıyoruz.