Bengü Taşlar (Ebedî Taşlar), Türk dilinin bilinen en eski yazılı eserleri, Türk kültür ve medeniyetinin en önemli hazineleridir. Bir gün, Bengü Taşlardan daha eski yazılar bulunabilir. Fakat daha eski metinler ortaya çıkıncaya kadar Türkçenin en eski metinleri Bengü Taşlardır. “Orhun Âbideleri, Orhun Kitabeleri, Köktürk Yazıtları” olarak da adlandırılan anıtlara “Bengü Taş” ifadesini Bilge Kağan kullanmıştır. Bengü Taşlar, bugünkü Moğolistan’ın ortalarında, 8. yüzyılın birinci yarısında Türk siyaset ve devlet adamları tarafından diktirilmiş yazılı âbidelerdir. Bunlardan üçü ön plandadır ve çok meşhurdur: Köktürk Hükümdarı Bilge Kağan, onun kardeşi Başkomutan Köl Tigin ve Başvezir, Başmüşavir Bilge Tunyukuk Âbideleri. İlk iki âbidenin yazarı ve hatibi bizzat Bilge Kağan, üçüncü âbidenin yazarı ise Bilge Tunyukuktur.
Bengü Taşlarda Türk siyaset ve devlet adamlarının Türk milletine hesap vermesi, Türk milletine yaptığı hizmetler, kazandığı zaferler, devlet ve milletin birbirine olan vazifeleri, Türk töresi ve inanç sistemi, Türk devlet felsefesi, Türk askerî ve siyasî dehasının yüksekliği, Türk ahlak ve faziletinin örnekleri, Türklük bilinci ve Türk milliyetçiliğinin esasları anlatılır.
Bengü Taşlarda Bilge Kağan’ın Türk milletine “millî vasiyet” vasfı taşıyan önemli uyarıları, nasihatleri ve tavsiyeleri vardır. Bengü Taşların üzerine oyularak nakşedilen sözler, günümüzde bu önemini kaybetmemiştir. Bilakis gün geçtikçe daha fazla kıymet kazanmaktadır. Bengü Taşlar, Türk milletine dün olduğu gibi bugün de ibret olabilecek hadise, nasihat ve uyarılarla doludur. Peki, Bengü Taşlar bize ne söyler?
Türk adını bırakma!
Üç Bengü Taşta 76 defa “Türk” adı geçer. Bengü Taşlarda geçen “Türk bodun”, “Türk kagan”, “Türk begler” ifadelerinden hareketle siyaset ve devlet adamlarının hem kendilerini hem de milleti “Türk” kimliğiyle tanımladığını görmekteyiz. Bu yönüyle millî Türk kimliğinin bütün hususiyetleri Bengü Taşlarda bulunmaktadır. Bengü Taşların Türk milletine millî kimlik kazandırmasında ve Türklük bilinci uyandırmasında önemli bir etkisi vardır. Dolayısıyla Bengü Taşlar, Türklerdeki milliyetçi düşünce sisteminin ne kadar kadim ve sağlam olduğunu da göstermektedir. Bengü Taşlara göre “Türk” adını bırakmak demek esir olmak demektir, “Türk” adını bırakmak demek millî benliğini, millî kimliğini yitirmek demektir, “Türk” adını bırakmak dağılıp paramparça olmak demektir, “Türk” adını bırakmak gelecek nesillerini kaybetmek demektir. Bengü Taşlarda bu uyarıyı açık bir şekilde görüyoruz. Aşağıdaki ifadeler, Türklük bilincinin bundan yüzlerce yıl önceden var olduğunu, millî bağımsızlık ülküsünün teşekkül ettiğini ispatlar:
“Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, aldatıcı olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış. Kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş. Çin milletine beylik erkek evladı kul oldu, hanımlık kız evladı cariye oldu. Türk Beyler Türk adını bıraktı. Çinli Beyler Çin adını tutup, Çin kağanına itaat etmiş.” (Köl Tigin Anıtı, Doğu Yüzü)
Türk Milleti için durmadan, yorulmadan çalış!
Türk milletine duyulan derin sevginin, bağlılığın ve Türk’ün varlığının devamlılığı ülküsünün bir gereği ve gerçeği olarak, Türk milleti için çalışmak esastır. Bengü Taşlarda Türk kağanlarının Türk milletine karşı duyduğu millî hassasiyet ve milleti kalkındırma düşüncesi egemendir. Türk kağanları, “Türk’ün adı sanı yok olmasın diye” yani Türk milletinin varlığı ve bekası için “gece uyumadan gündüz oturmadan” çalışmıştır. Bengü Taşlarda Türk kağanlarının Türk milletine karşı sorumluluklarının farkında olduğu ve bu yönde çalıştığına ilişkin ifadeler şöyledir:
“Varlıklı, zengin millet üzerine oturmadım. İşte aşsız, dışta donsuz; düşkün, perişan milletin üzerine oturdum. Küçük kardeşim Kül Tigin ile konuştuk. Babamızın, amcamızın kazanmış olduğu milletin adı sanı yok olmasın diye, Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile iki şad ile öle yite kazandım, öyle kazanıp bütün milleti ateş, su kılmadım.” (Köl Tigin Anıtı, Doğu Yüzü)
Vatanını Asla Terk Etme!
Vatan sevgisi, Türk milletini yaşatmak ve bağımsızlığını korumak için temel şarttır. Bengü Taşlarda Ötüken Dağları ve Ormanı kutsal mekânlar olarak karşımıza çıkar. Vatanını terk etmek; aynı zamanda istiklalini kaybetmek, esir olmak, varlığını kaybetmek, vatansız kalmaktır. Bengü Taşlarda “Ötüken Ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın” sözüyle Türk milletinin ebediyen yaşaması vatan topraklarında oturmasına bağlanmaktadır. Vatanını terk etmenin acı ve trajik sonuçları Bengü Taşlarda şu şekilde anlatılmaktadır:
“Kutsal Ötüken dağları halkı (yerini yurdunu bırakıp) gittin. Doğuya gidenler(iniz) gittiniz, batıya gidenler(iniz) gittiniz, gittiğiniz yerlerde kazancınız şu oldu, hiç şüphesiz kanlarınız ırmaklar gibi aktı, kemikleriniz dağlar gibi yığıldı. Bey olacak erkek evladınız köle oldu, hanım olacak kız evladınız cariye oldu.” (Köl Tigin Anıtı, Doğu Yüzü)
Düşmanın entrikalarına inanma, hilelerine kanma!
Bengü Taşlarda düşmanın çeşitli hilelerle Türk milletini kandırmasına, Türk milletinin bu tuzağa düşerse başına neler gelebileceğine dair hayati uyarılar vardır. Ne şartta olursa olsun, düşmanın hilelerine kanmamak gerektiği vurgulanmakta, aksi takdirde Türk milletini bekleyen tehlikelerin ne olduğu haber verilmektedir. Bengü Taşlardaki şu ibret verici sözler, Türk milletini düşmana karşı uyarmak için birer işarettir:
“Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa, kabilesi, milleti, akrabasına kadar barındırmazmış. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti öldün; Türk milleti öleceksin!” (Bilge Kağan Anıtı, Kuzey Yüzü)
İline ve törene bağlı kal!
Bengü Taşlarda il yani devlet bağımsızlığın temeli ve millî varlığın teminatıdır. İlin elden gitmesi; istiklalin, hürriyetin kaybedilmesi demekti. Töre ise yazılı olmayan Türk hukuk sistemi, idaredeki millî fikir ve ilkeler bütünü; sosyal, ahlakî, siyasî prensipler ve değerler, devletin ve milletin varlığı ve devamı için gerekli hükümlerdir. Kağanlar ülkeyi töre ile düzenleyip yönetirdi. Hem yöneten hem de yönetilen için töreye bağlılık birinci esastı. “İlsizleşen, töresini bırakan, kağansızlaşan” milletin sonu esarettir, yani istiklalini kaybetmektir. Bengü Taşlarda bu durum şöyle tasvir edilmektedir:
“Yedi yüz er olup ilsizleşmiş, kağansızlaşmış milleti, cariye olmuş, kul olmuş milleti, Türk töresini bırakmış milleti, ecdadımın töresince yaratmış, yetiştirmiş” (Köl Tigin Anıtı, Doğu Yüzü)
Üstte gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe Türk milletinin ilini ve töresini kimse bozamaz. Bu söz Türk’ün asırlardır var oluş sırrıdır, bu sözle Türk’ün millî varlığının ebed müddet devam edeceği vurgulanır. Yeter ki, Türk milleti bağımsız devletine, kağanına ve töresine sahip çıksın.
“Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti ilini, töreni kim bozabilecekti? Türk milleti vazgeç, pişman ol! Disiplinsizliğinden dolayı, beslemiş olan kağanına, hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata ettin, kötü hale soktun.” (Köl Tigin Anıtı, Doğu Cephesi)
Atalarımız mazide sahip oldukları bilgi, birikim ve tecrübeleriyle istikbale bir çağrıda bulunmuşlardır. Bugün Türk milletine düşen vazife şudur: Yaklaşık 1300 yıl öncesinden gelen bu ikazlara, nasihatlere ve tavsiyelere kulak verelim ve atalarımızın tecrübelerinden bugün için yeni dersler çıkaralım.