Euro, Avrupa Birliğinin resmi para birimidir. Avrupa Birliği'ne üye olan birçok ülke bu para birimini kullanır. Aynı zamanda bu ülkeler Avrupa Merkez Bankası'na Avrupa Birliği ekonomik anlaşmaları çerçevesinde para basma yetkisi de verirler. Dünya üzerindeki en yeni ekonomik ve siyasal oluşumlardan olan Avrupa Birliği İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra şekillenmeye başlamıştır. Ekonomik, ticari, siyasal, hukuki birlikteliğin sağlanması hiç de kolay olmadı. Ortak para birimi olan Euro'ya geçiş de birçok aşamadan sonra olmuştur. İlk önce adı ECU olan para birimi zamanla EURO ismini almıştır. Üye olan her ülke kendi içinde referandum yaparak EURO para birmine geçmek veya eski ulusal para biriminde kalmak konusunda ortak karar almıştır. Dolayısıyla Avrupa Birliği hiçbir ülkeyi ve dolayısıyla ülkenin ekonomisini ortak para birimine geçmek konusunda zorlamamaktadır. Ekonomisine güvenen İngiltere sterlin olan para birimini değiştirmemiştir. Ekonomik olarak para birimi aynı olmasa bile Avrupa Birliği'nin ekonomik ve ticari yapısına entegre olmuştur. İngiltere son dönemlerde Avrupa Birliği'nden ayrılma konusunda bazı adımlar atmıştır. Fakat bu sürecin nasıl sonuçlanacağı henüz belirsizdir.

Avrupa Birliği çok sesliliği ve demokratik katılımı sağlayan bir bakış açısına sahip. Bir ülkenin Avrupa Birliği'ne girip girmemesi, para biriminin Euro olup olmayacağına karar vermesi referandumlarla halka sorularak karar veriliyor. Bu noktada referandumlar halkın o andaki bağımsız kararının görülmesini sağlıyor. Tıpkı ülkemizde olduğu gibi hakimiyetin halkın kararına bağlı olduğu bir yapı var. Türk inkilabı ve cumhuriyeti bize Atatürk'ün, atalarımızın kutsal emanetidir. Atatürk bize batının, uygar dünyanın iyi yönlerini almamız gerektiğini kötü yanlarını ise almamamız gerektiğini öğütlemiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Avrupa'da hüküm sürülen bir çok ülke şu anda AB üyesi. Halklar kendi kararlarını demokratik şekilde kullanabiliyorlar. Osmanlı İmparatorluğu'nun yüzlerce yıl sürdürebildiği istikrar ortamının gerisinde çok fazla merkeziyetçi olamayan bir yapı ve karşılıklı manevi saygı vardı. Bu istikrar ortamı herkes için çok değerliydi. Halklar kendi dini ve yöresel geleneklerini özgürce, demokratik bir biçimde sürdürebiliyorlardı. Osmanlı İmaparatorluğu'nda 19. yüzyılın sonlarında görülmeye başlayan ticaret ve sanayi konusunda geri kalmışlık yavaş yavaş buralardaki istikrarı etkilemiştir. Fransız İhtilali ile başlayan milliyetçilik akımları da halkların kendi ülkelerini kurmak istemelerinde etkili olmuştur. Yeni ülkelerin ortaya çıkması, Rusya, Almanya gibi Avrupa'da yayılmacı politika güden ülkelerin diğer ülkeleri işgal ve ilhak etmesi süreci 2. Dünya savaşı'nın sonuna kadar sürmüştür. Avrupa Birliği fikri de bu olayların neticesinde oluşur. Bölge barışı ve ülke halklarının huzuru, refahı için tek bir çatı altında birleşme fikri uygulamaya konmuştur. İlk önce ekonomik ve ticari işbirliği sağlanmış daha sonra buna uygun hukuki ve siyasi altyapıyı oluşturacak kurumlar ortaya çıkmıştır.


Türkiye de AB 'ne ilk başvuran ülkelerden biri. Ülkemizin modern dünyaya ayak uydurmasına yardımcı olan bir çok uygulamayı AB üyelik süreci sırasında hayatımıza tatbik etmeye çalıştık. AB için çok kalabalık bir nüfusa sahip olmamız bizim üyelik sürecindeki en önemli dezavantajımız. Avrupa birliğinin kendi bünyesinde çözmesi gereken birçok sorun var. Bunun yanında üye olan Avrupa ülkelerine koyduğu vizyon çerçevesinde sürdürülebilir bir refah, barış sağlamak zorunda. Şu anda AB vitrininde olan ülkeler kadar arka planda kalan kalkınmakta olan ülkelerde de bir çok sorunlar var. Fakat ciddi ve sıkı bir AB politikası ile bizim de AB normalarına çok yaklaşacağımıza inanıyorum. Tabi ki bu noktada temel noktamız Atatürk'ün bize öğütlediği modern ve batı medeniyetinin iyi, faydalı taraflarını almak olmalıdır. Ülkemiz hem batıya hem de doğuya ait bir medeniyet olduğu için bu topraklardaki refah, barış, huzur ortamı doğrudan her iki medeniyeti de olumlu yönde etkileyecektir.

Atatürk'ün modenleşme ile ilgili bazı sözleri;

"Memleket mutlaka modern medeni ve yeni olacaktır. Bizim için bu hayat davasıdır. "

"Medeni olmayan milletler, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdur."