Kaçak dövüşü bırakayım dedim ve artık tavrımı net koymak için birkaç şey yazayım istedim. Bundan dolayı Abant İzzet Baysal Üniversitesi'ne geldiğim 2012 yılından beri üniversitemde gördüğüm, gözlemlediğim şeyleri yazacağım.
Üniversiteye başladıktan 1 yıl sonra üniversitenin bir biriminde kısmi zamanlı olarak çalışmaya başladım. 3 yıl devam ettiğim işte birçok şey gözüme çarptı ve tabi bana da payıma düşeni aldırmaya çalıştılar. Heralde kamu yönetimi bölümü okumamdan dolayı derslerde edindiğim bazı bilgiler ışığında yönetimdeki saçmalıklar çabuk gözüme çarpıyordu. Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyemeyen; düzene göre şekil almış "su" kılıklılar ile karşılaşıyordum sürekli. Bazı konular hem üniversite öğrencisini hem de üniversiteyi ilgilendirdiği için bu konuları kontrol ettiğim sosyal medya platformlarından duyurmaya, konular hakkında bilgi vermeye ve tepki koymaya çalışıyordum. Tabi bunları yaparken sağolsun şahsı önemsiz ismi bende saklı kişiler tarafından zaman zaman dolaylı, zaman zaman da doğrudan tehdit ve/veya engellemeye maruz kalıyordum. Korkuyorlardı. Her zaman korktular, bir şeylerin bilinmesinden, öğrenilmesinden, duyulmasından... Böyle yönetmeye çalışıyorlardı işte İzzet Babamızın eğitim yuvasını. "Haklısın ama düzen bu" tavrıyla kaç defa karşılaştım sayamadım bile. Çok şey görmeme imkan sağladı şu kısmi zamanlı iş. Ve hiçe sayamayacağım katkıları oldu, olumlu ve tecrübe/bilgi edinmemde etkili sözde olumsuz katkılar.
Üniversitemiz sözde "özerk" bir kurummuş bunu anladım. Eee yöneten aman bilinmesin aman duyulmasın mantığında korka korka yönetince üniversitemizi de Rektörlük binasından değil de şehir merkezinden yönettiler. O şehir merkezinden yönetmeye kalkanlar da menfaatleri gereği 15 Temmuz sonrası "Üniversiteyi ne hale getirdin? Bırak git artık!" diyemediler. Çıkar dünyası işte ne diyelim. İnsanlar çıkarı için vatanın bekasına kastedenlere yardım yataklıkla yargılanacak birine de söz edemiyormuş, görmüş olduk.
Şu düzene göre şekil alanlara karşı tek tesellim, bunların en çabuk harcanacak kişiler olmasıydı. Beklediğim de zaten son zamanlarda olmaya başladı çok şükür. Üniversiteyi şantiye yapıp, bina sayısında önemli bir artış sağlayan AİBÜ Rektörü H. C. (eski rektör) istifa etti. Hem de yargılamasına 10 gün kala. Soruşturmanın selametini öyle güzel düşünmüş ki iddianame ortaya çıktıktan sonra değil yargılanmasına 10 gün kala istifa etti. Kamuoyu tepkisi diyeceğim de 17/25 Aralık sonrası herkesin hakkında onlarca iddiada bulunduğu bir akademisyen, bir rektöre 15 Temmuz sonrası-inandığı bilgilerin peşinden giden birkaç kişi dışında-kimse "Bu adamı görevden alın" diyemedi. O yüzden kamuoyu tepkisi saçmalığına girmeyeceğim hiç. Tabi sözde kamuoyu önderlerinin de bu durum hakkında 15 Temmuz sonrası bir kenara, iddianame ortaya çıktıktan sonra bile susması da trajikomik bir durum.
O hain darbe teşebbüsü gecesinden sonra kamuoyunda verdiğiniz mesajların arkasında duramadınız ya hepinize yazıklar olsun. Sebebi ne olursa olsun hainin yanında, arkasında durulur mu hiç? Hadi eski rektör hakkındaki ifadeler şu zaman itibariyle "iddia" niteliğinde. Hani fetönün kökünü kazıyacaktık, hani inlerine giriyorduk? Bu zamana kadar dik durmadınız strateji geliştirdiniz çıkarlar için ama bari bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sözlerini dinleyin de yakın uzak demeden şüpheli olanları uzaklaştırın devletimizden, milletimizden. Kendi çıkarlarınızı değil Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bekasını düşünerek hareket edin. Bunu yapmazsanız 15 Temmuz gecesi vatan uğruna şehit düşen, gazi olan vatandaşlarımıza ihanet etmiş olursunuz.
Şahsi fikrim olarak söylüyorum. 17/25 Aralık sonrası fetö kadrolarını tasfiyede yetersiz kaldığını düşündüğüm AİBÜ eski rektörü H.C.'ye iki kelam edememeniz ziyadesiyle can sıkıcı bir durum. Bunu herkes kendi arasında konuşuyor ama yüzünüze söylemedikleri için mi böyle davrandınız bilemiyorum. Öyle ki üniversitemizde operasyonlar dolayısıyla onlarca akademisyen gözaltına alındı, tutuklandı veya ifade verdi. Görevden ihraç edilenler de cabası. Bunları görünce gel de rektör sağırdı, kördü, bilmiyordu de. Ne diyelim önümüzdeki hafta adalet karşısında hesabını verecekler. Bekleyip göreceğiz sonuç ne olacak. Kimisi aklanacak, kimisi hüküm giyecek. Hakim gereği düşünüldü derken dışarıda bekleyen sanık yakınları da orada olacaklardır. Hadi aklanacak olanların yakınlarına eyvallah da hüküm giyecek olanların yakınlarına ne diyeceğiz? Vatanına ihanet etmiş, ihanet edenlere yardım yataklık etmiş insanları savunanlar... Ne desek ki? Bir babanın oğlunu ihbar etmesi aklıma geldi. Devletinin yanında duran insan. İşte böyle olmalıydı oysa hepsi. Olamadıkları için bu iş uzun sürdü ve sürmeye devam ediyor.
Neyse bitirecek olursak üniversitemin biriminde 3 yıl boyunca görev yaptım. Çalıştığım sürece AİBÜ Sosyal Medya adıyla açtığım ve resmi kişi ve kurumlar ile hiçbir alakası olmadığını her fırsatta belirttiğim sosyal ağlarda paylaştığım bazı bilgiler ve gösterdiğim tepkiler dolayısıyla sık sık hem birim bünyesinde üniversitenin o dönemki yönetiminden hem de koskoca devletimizi babasının malı sanan piyon öğrencilerden doğrudan ve dolaylı olarak tehditler aldım, engellemelere maruz kaldım. Ancak tüm bunlara rağmen doğru bildiğim şeyleri yapmaktan geri durmayarak boyun eğmediğim, yani "su" gibi olan kişiliklerden olmadığım için gururluyum. Karşıma geçip yalanlar dizen bu kişiliklerin de hepsinden kurtulacağımızı ümit ediyorum. Bir bir kayboluyorlar çok şükür. Ve bu kişilere şunu söylemek istiyorum: "Eğer onurunuz varsa fetö nedeniyle sanık olarak adaletin huzuruna çıkacaklara destek olduğunuz, onları iyi göstermek için sonuna kadar övdüğünüz için önce büyük Türk Milletinden özür dileyin, sonra varsa eğer görevinizden ayrılın ve gidin."
Kimse ben aldığım emri uyguladım, kandırıldım, bilmiyordum edebiyatı yapmasın. Sizlerin nasıl bir tavır içerisinde olduğunuzu cümle alem biliyor. Neyse, her şeyi bekleyip göreceğiz. Ama unutulmayacaksınız! Selametle.