Günümüz insanının en büyük sorunu 'farklılıklara karşı içlerinde duvar örmektir'. Her insan kendine özgü olduğu gibi, etrafındaki diğer bireylerden de farklı olmak zorundadır. Yaşamın her alanında iletişim içerisinde bulunuyor ve yardımlaşıyoruz. Bu süreçler kimi insan için kolay kimisi için de zordur. Karşısındakinin sadece dış görünüşüne , ses tonuna veya konumuna göre yargılayıp, hakkında hiçbir fikir sahibi olmadan iletişimi kesme durumuna kadar gelindiği oluyor. İşte bunu yapan kişiler farklılığa,özgünlüğe,ayrı benliklere duvar örmüş kişilerdir. Kendi içlerinde inşa ettikleri, temeli aslında sağlam olmayan bu duvar, bir gün yıkılmaya ve taşlarının devrilmesine mecbur kalacaktır.

Yaşadığımız toplum, 'tek tip, makineden çıkmışcasına' insan anlayışında ve arzulayışındadır. (Bazı kişileri ve toplulukları istisna ederek söylüyorum). Bu durum bizlere küçüklüğümüzden itibaren empoze etmeye başlanmaktadır bile. 'Onun dini şundan, mezhebi bundan; saçı şu renk, kıyafeti şu biçim ' diyerek aslında çok basitmiş gibi görünen bu acımasız cümleler, bilinçaltına yerleşmiştir bile. Bizler farkına varmadan istenilen, önümüze sunulan zorlama kalıpları benimsemiş ve onlara uygun kılıflar örmeye başlamışızdır. Çevremizde belirli insan tipleri oluşmaya, sabit fikirler türemeye ve sorgulamadan, ayrıştırmadan kabullenişler benliğimize işlemektedir. Yıllardır süregelen ve hala da sürmekte olan bu korkunç durum, insanları dış görünüş olarak ayırmaktan, fikir ayrılığına kadar gitmiştir. Cehaletin en berbat yüze vuruşu, at gözlüğü takmış kişilerce 'doğru benim' çabalarına girmeleridir. Sağına soluna bakmadan, siyah-beyaz, doğru-yanlış ayrımı gözetmeksizin, karşısındakinin de 'insan' olduğunu unutarak yaşamak, yapılan en büyük saygısızlıktır bana göre. Bu söylediklerime örnek verecek olursam, bu fikre sahip kişilerin olmaması gerektiği 'üniversite ortamları' en önemlisidir. Çağdaşlık ve özgünlük temelli üniversitelerde yaşanılan bu sarsıcı durum, bazı şeyleri sorgulamamız gerektiğini göstermektedir. Belli bir yaşa gelmiş bireylerin, gökkuşağı misali üniversitelerde ayrı ayrı tüm renklerin, olguların ve olayların bilincinde yaşaması beklenmektedir. Fikir ayrılıklarının doğması illa bir tartışma ortamı yaratmasını gerektirmez. Hatta yaşanılan bu ayrımlar, bireye daha farklı düşünmesi gerektiğini ve karşıtlığın farkına varmasını sağlamaktadır.

Üniversitelerin tutumu da bu konularda çok önemlidir.Öğrenciye tanıdıkları, kendini ifade edebilme özgürlüğü ve düşüncesinin farkına varıldığını belli etmek hem kendine hem de topluma çok büyük bir kazanç sağlayacaktır. Tüm bunların başında gelen en önemli etken tabi ki 'saygı' dır. Aslında şu an da en çok aranan da(!). ' Ben düşüncene katılmıyorum ama saygı duyarım' kelimesini neredeyse duymuyoruz bile. Onun yerine, kendi düşüncesini bastıra bastıra anlatmaya ve ikna etme çabalarına girişen insanlar sarıyor etrafımızı. Yeniliğe ve yenilikçiliğe set çekmiş bu kişiler, baskıdan ve zorlamadan asla geri kalmıyor.

Güzel-çirkin, eğri-doğru, anlamlı-anlamsız her şey hepimizin hayatlarında yer edinmektedir. Bir insan etrafına göz attığında neden aynı şeyleri görmek istesin ki? Veya neden sürekli olarak bir konuda saplantılı kalsın? Yaşamın bir parçası, hatta tamamı olan, karmaşıklığın içinde düzen yaratan farklılıklar bizimledir her zaman. Yeryüzündeki tüm renklerin ve oluşumların ayrı bir anlamı olduğu gibi, biz insanların süregelen değişimi ve birbirinden ayrımı gayet doğal bir olgu olmaktadır. Farklı olmak güzeldir... Farklı, yaratıcı, ilginç veya absürt fikirlere sahip olmak, bir grubun toplumun ve hatta ülkenin gelişmesine ortak olmaktır bir bakıma.

Yaşadığımız toplumdan bir 'ayrık otu' gibi büyümeye ve gelişmeye doğru adımlar atmalıyız. Görünüşü kötü diye söküp atmaya çalışanlara inat; fikirlerim, hayallerim ve 'kendim' olarak buradayım olmaya da devam edeceğim demeliyiz.