Günümüz Türkiye’sinde, toplumun karşı karşıya kaldığı birçok sosyal ve ahlaki sorun, bireylerin ve kurumların ahlaki değerlerden uzaklaşmasının bir sonucudur. Kadınlara yönelik şiddet, çocukların maruz kaldığı istismarlar ve onlara kötü örnek oluşturan olaylar, yalnızca bireylerin değil, aynı zamanda toplumun genel yapısının zayıfladığını gösterir. Ahlaki değerlerin yitirildiği bir toplumda, sosyal dokunun zarar görmesi kaçınılmazdır.
Türkiye’de kadınlara yönelik şiddet, toplumun en acil çözüm bekleyen sorunlarından biridir. Her yıl birçok kadın, aile içinde ve toplumda fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddete maruz kalmaktadır. Bu durumun kökeninde yalnızca toplumsal cinsiyet eşitsizliği değil, aynı zamanda ahlak ve vicdan eksikliği de yatmaktadır. Toplumsal ahlak, insanlara karşı saygı ve adalet ilkelerini içermelidir; oysa ki birçok insan, bu değerleri göz ardı ederek şiddeti bir çözüm aracı olarak kullanmaktadır. Şiddetin normalleştirildiği bir toplumda, bireyler arası güven ve saygı yerini korkuya bırakır. Kadınların maruz kaldığı bu şiddet, sadece fiziksel zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda çocuklar ve gelecek nesiller için kötü bir örnek teşkil eder.
Çocuklar, toplumun en korunmasız bireyleri olarak, ahlaki çöküşün en büyük mağdurlarıdır. Onlara sağlıklı bir gelecek sunmak için, öncelikle ahlaki değerlerle donatılmış bir toplum yapısına ihtiyaç vardır. Ancak ne yazık ki, birçok çocuk fiziksel ve duygusal istismara, kötü muameleye ve ihmal edilmeye maruz kalmaktadır. Ayrıca, medyada, sokakta ve aile içinde çocuklara kötü örnek olabilecek pek çok davranış sergilenmektedir. Şiddet, hırsızlık, dürüst olmayan davranışlar ve saygısızlık, çocukların gözleri önünde gerçekleşen ve onları olumsuz etkileyen durumlardır. Çocuklar bu kötü örneklerle büyüdüklerinde, kendi ahlaki değerlerini inşa edemedikleri gibi, bu olumsuz davranışları içselleştirme tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar.
Toplumdaki bu sorunların üstesinden gelebilmek için, ahlaki bir yenilenmeye ihtiyaç vardır. Burada en büyük sorumluluk, anne-babalar, öğretmenler, dini liderler ve toplumun diğer bireylerine düşmektedir. Anne-babalar, çocuklarına doğruyu ve yanlışı ayırt edebilmeleri için ilk ahlaki eğitimlerini vermek zorundadır. Öğretmenler, okullarda çocuklara yalnızca akademik bilgi değil, aynı zamanda ahlak eğitimi de vermelidir. İmamlar ise toplumu, ahlaki değerlere bağlı kalmaya teşvik eden bir rehberlik sunmalıdır.
Toplumun diğer bireyleri de kendi davranışlarıyla örnek olmalıdır. Ahlak, yalnızca sözle değil, davranışlarla da yaşatılmalıdır. Sokakta, işte, ailede ve sosyal medyada sergilenen her davranış, bir başkası üzerinde etki yaratır. Bu nedenle, her birey, ahlaki sorumluluklarını yerine getirmek ve bu değerleri gelecek nesillere aktarmakla yükümlüdür.
Toplumdaki ahlaki çöküş, bireylerin ve toplumun karşı karşıya kaldığı sosyal sorunların temelinde yer alır. Kadınlara yönelik şiddet, çocukların yaşadığı sıkıntılar ve kötü örnekler, bu ahlaki boşluğun bir yansımasıdır. Ancak, ahlaki değerlere geri dönmek ve bu değerleri yeniden topluma kazandırmak, bu sorunların çözülmesinde büyük rol oynayacaktır. Anne-babalar, öğretmenler, dini liderler ve toplumun her bireyi, bu süreçte aktif rol alarak, daha sağlıklı ve adil bir toplum inşa edebilir. Ahlak, bir toplumun varlığını sürdürebilmesi için olmazsa olmaz bir unsurdur; bu değerlerin korunması ve geliştirilmesi, toplumun geleceği için hayati öneme sahiptir.
15 Eylül 2024
Şükrü Karataş