GURBET 

1960’lı yıllarda Türkiye’den yurt dışına çalışmak için giden ilk kuşak, ardında tarlasını, sabanını, sürüsünü ve sopasını bırakarak bilinmeyene doğru yola çıktı. Çoğu okuma yazma bilmeyen ya da en fazla ilkokul mezunu olan bu insanlar, kendilerini hiç tanımadıkları bir dilin, kültürün ve hayat tarzının içinde buldular. Ama bu yeni dünyada kaybolmayı reddettiler. Çünkü yanlarında taşıdıkları en güçlü şey; kimlikleri, inançları ve kültürel değerleriydi. “ İnsan nereye giderse kendisini de beraberinde götürür.” Sokrates 

Bu kuşağın verdiği mücadele gerçekten takdire şayandır. Gurbet ellerde sadece ekmek parası için değil, aynı zamanda kendi değerlerini ve kimliklerini korumak için de savaştılar. Bu savaşta bedenlerini ortaya koydular, kimileri çalıştığı yerlerde kollarını kaybettiler kimileri  bacaklarını kaybettiler. Hatta iş yerlerinde genç yaşlarda hayatlarını kaybedenler oldu. Ruhlarını da ortaya koydular. İlk iş  olarak bulundukları şehirlerde camiler açtılar. Bu camiler, sadece ibadet edilen bir mekan değil, aynı zamanda birer eğitim ve dayanışma merkezi haline geldi. Yönetim kurulları oluşturarak, Türkiye’den imamlar getirtmek için mücadele ettiler. 
Bu imamlar, bir yandan dini öğretileri aktarırken, diğer yandan dil ve kültürün yaşatılmasına da öncülük ettiler.
Hafta boyunca düzenlenen faaliyetlerle gençlere ve çocuklara dini bilgiler öğretmekle kalmadı, onlara anadilini, kültürünü ve aidiyet duygusunu da kazandırmaya çalıştı. Cuma akşamları gençlerle sohbetler düzenlendi, hafta sonları kız ve erkek çocuklara din bilgisi ve değerler eğitimi verildi. Ayrıca, imamlar topluluğun bireyleriyle birebir ilgilenerek onların sorunlarını dinledi, aile, hasta ziyaretleri yaptı ve herkesin kendini bir topluluğun parçası olarak hissetmesini sağladı. Hafta arası akşamları yetişkin bay ve bayanlara Kur’an dersi verdiler.

2004 yılında Hollanda hükümetinin Türkçe derslerini kaldırmasıyla birlikte bu mücadele daha da önem kazandı. Anadilin yok olmaması için dernekler, camiler ve topluluk üyeleri devreye girdi. Çünkü bu insanlar biliyordu ki; dil, bir kimliğin en temel taşıdır. Dil kaybolursa, kimlik de yok olur. İşte bu yüzden ilk kuşak, eğitimsiz olarak görülse bile, anadil ve kültürün korunması konusunda gösterdikleri bu irade ve öngörü, bugünkü nesiller için yol gösterici bir rehberdir.

Onların açtığı bu yolda, gurbetin soğuk yalnızlığı yerini dayanışma ve aidiyet duygusuna bıraktı. İlk kuşağın bu özverili mücadelesi, yalnızca kendi toplulukları için değil, aslında insanlık için bir ilham kaynağıdır. Onları minnetle anıyor, mücadelelerini takdirle yâd ediyoruz. Bu hikaye, gurbetin zorluklarını aşan ve kimliğini koruyan bir milletin tarihine altın harflerle kazınmıştır. Bugün, o ilk kuşak yavaş yavaş aramızdan ayrılıyor. Gurbette geçen zorlu bir hayatın ardından pek çoğu ebedi istirahatine çekildi. Onlar, sadece ekmeğini kazanmak için değil, aynı zamanda bir kimlik mücadelesi vererek gurbeti yurt yapan kahramanlardı. Ardımızda bıraktıkları miras, yalnızca ekonomik başarılar değil; dilimizin, kültürümüzün ve değerlerimizin yurt dışında korunması için verdikleri özverili mücadelesidir.

Hayatlarını, çocuklarının ve torunlarının kimliklerini kaybetmeden büyüyebileceği bir dünya kurmaya adayan bu ilk kuşağı rahmetle ve minnetle anıyoruz. Onların hatıraları, yalnızca gurbet hikayelerinin değil, bir milletin azim ve irade destanının en güçlü satırlarını oluşturuyor. Mekanları cennet, ruhları şad olsun.