Yazıyı Meryem Coşkunca'nın sesinden dinlemek için videoyu çalıştırın...
"Videoyu İzlemekte Sorun Yaşıyorsanız Buraya Tıklayın..."
O sene mahalledeki ilkokula ismi Cemil olan yeni ve genç bir öğretmen atanmıştı okulun en yeni ve en genç öğretmeniydi. Bu yüzdende okuldaki herkes ona çaylak muamelesi yapıyordu yani işleri başlarından savmak için biz hiç uğraşmayalım Cemil'e verelim o ilgilenir diyorlardı. Okuldaki eski öğretmenlerin bu düşüncesini bilen genç öğretmenimiz ise kendisine verilen işler ne kadar zor ve saçma olursa olsun yapıyor elinden geldiğince kimseyi kırmamaya çalışıyormuş.
Yeni atanmış bir öğretmen olarak öğrencileriyle ilişkisi oldukça iyiydi yani Cemil'in anlattığı dersleri en zayıf öğrenciler bile anlardı ve öğrenciler onu çok severlerdi çünkü derslerde ezberci değil yaratıcı olmaya gayret ederdi. Böylelikle de ders boyunca çocukların dikkatini kendi üstünde rahatlıkla toplar onlara kolayca bir şeyler öğretmeyi başarırdı.
Bir gün okula tekerlekli sandalye ile bir çocuk geldi. Cemil Öğretmen her zamanki gibi okuldaki diğer öğretmenlerin işleriyle ilgileniyordu. Fotokopi makinesinin başında elinde bir sürü sınav kâğıdı ile fotokopi çekeceğim diye uğraşırken tekerlekli sandalye deki çocuğu gördü. Gülümseyerek selamladı çocukta Cemil öğretmene gülümseyerek karşılık verdi ancak çocuğun gözlerinden heyecanlı ve bir o kadar da kaygılı olduğu belliydi. Annesi ve babasıyla müdürün odasına gidiyorlardı.
Cemil öğretmen çektiği fotokopileri öğretmenler odasına götürüp sahiplerine teslim etti. Kantine yemek yemeğe inerken tekerlekli sandalyedeki çocuğu tekrar gördü. Çocuk gayet üzgündü annesinin babasının da yüzü asıktı. Hemen yanlarına gitti. Yere çömelerek çocuğun göz hizasına geldi. Merhaba arkadaşım ben Cemil bu okulda öğretmenim diyerek kendini tanıttı ve gülümseyerek çocuğun adını sordu.
Çocuk: Adım Emre diyerek karşılık verdi
Cemil: Tanıştığımıza memnun oldum Emre bu arada niye üzgünsün?
Emre bu soru karşısında bir şey demedi. Babası onu yerine cevap verdi. Cemil öğretmenim Emre'yi bu okula vermek istedik devlette verebilirsiniz dedi ama buna rağmen müdürümüz şartlar Emre'ye göre değil diyor bu yüzdende Emre'yi okula alamayacağını söyledi
Cemil: anladım der ve Emre'ye döner Arkadaşım bu okulda okumayı çok mu istiyorsun
Emre: Evet Öğretmenim çok istiyorum ama ne yapayım beni almıyorlar.
Cemil: Siz gidin birde ben konuşayım Müdür beyle der ve Emre'yi evine yollar kendisi de Müdür beyin yanına gider ve müdür bey az önce yanınızdan çıkan çocuk hakkında konuşabilir miyiz? Der
Müdür: hangi çocuk şu tekerlekli sandalyedeki mi?
Evet, Müdür Bey o çocuk hakkında bir şeyler yapamaz mıyız? Emre burada okumayı çok istiyor
Müdür: Cemil Öğretmenim seni anlıyorum ama ben onun sorumluluğunu alamam okuldaki fiziksel şartlar belli eğitimcilerimizin durumu da ortada bizim ona eğitim vermemiz çok zor der
Cemil: yüzünü buruşturarak anladım müdür bey der ve dışarı çıkar. Ancak aklı Emre'dedir içinden hep bu çocuk bu okulda okumalı diye geçirir ve uzun bir süre düşünür hatta bazı günler gidip Emre'yi uzaktan izler.
Ve bir sabah Müdür okula geldiğinde gördüklerine çok şaşırır…..
Evet, arkadaşlar kendi yazdığım yarı gerçek yarı kurgu bir öyküyü paylaşmak istedim. Şimdi bana çok kötüsün Onur yine öyküyü en heyecanlı yerinde kestin diyecek ve kızacaksınız ama şimdi kendinizi Cemil'in yerine koyup biraz düşünün istiyorum siz bu durumda olsanız sorunu çözmek için ne yaparsınız? Sizden gelecek yorumlar neticesinde öykünün devamı haftaya şekillenecek…
Yazan: Onur Ustaoğlu – Seslendiren: Meryem Coşkunca – Bolu Ekspres ve Bolu Takip gazetesi…