İnsanın aradığı ilk şey güvendir; bulduğunda ilk unuttuğu da....

Sahile vuran güven; kıyıya,

Yükselen güven; irtifaya,

Vurulan güven; merheme,

Aldatılan güven; ağlamaya ihtiyaç duyar.

İnsan ihtiyaç duyduğuna ve ihtiyacına göre yaşarsa; hem kendi, hem tabiat hem de dünya rahat eder.

XXX

İnsanda o kadar büyük bir ihtiras, hırs, arzu, sevinç ve üzüntü vardır ki; alemin tüm kıymetlerini elinde tutsa, sevinçlerini tatsa, üzüntülerini yaşasa maalesef kendini hep eksik hisseder.

Uğraştığı her işten, uğradığı her semtten, öğrendiği her bilgiden, vardığı her ilden, edindiği sanattan, öğrendiği bilgiden sükunet bulmaz.

Daha elde edemediği, erişemediği bir şeylerin olduğunu düşünür.  

Oldum, buldum dediği, kendini güvende hissettiği an; kuyruklu yıldızın kayışı kadar kısadır.

İnsan asıl vatanı olan mânâ âlemini unuttuğunda ihtiras tramvayı mutsuzluk taşır..

XXX

İnsanoğlu,

Canlı her varlık, cansız her şekille irtibatını sağlıklı bir zemin üzerine tesis ederse mesele kalmaz.

İnsan dünya ve eşya ile ilgili gerçeği hatırda tutar, gereği ile hareket ederse asla sarsılmaz..

Ve elbette mutluluğa ulaşma yolunda güzel bir başlangıç yapması mucize olmaktan çıkar.

Birinci ve asla unutulmaması gereken mevzu şudur.

Eşyanın değişken ve geçici olduğu, ikincisi ise hadiselerin göreceli olduğu gerçeğidir.

XXX

İnsan, dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren maddi ihtiyaçlar ile sarılıp sarmalanır.

Hayatının ve enerjisinin büyük bir kısmını maddi ihtiyaçları karşılamak için sarf eder.

İhtiyaçların kabul edilebilir meşru ölçüler içerisinde giderilmesi doğru olandır.

Ve Fakat.

İhtiyaçlar, sonu gelmez arzulara baş başa vermiş, ardı gelmez emellere yelken açmışsa…

İnsan, ömrünü tatmin olma ve rahatlık uğrunda heba edebilir.

Zira dünyada tam manasıyla rahmete erişmek, istenilen her şeye ulaşmak mümkün değildir..

XXX

Mevlâna;

“Çünkü bütün zahmetler, sıkıntılar, üzüntüler bir şey istediğin zaman olmayınca meydana geliyor. Birşey istemezsen üzüntü de kalmaz” der…  

Mevlana bir de şöyle der.

“Kişiyi üzen nefsani arzulardan kurtulmak, mutluluk yolunda atılacak en önemli adımdır.”

İnsanın yaşadığı bütün zorluk ve mutsuzlukların temelinde mala mülke duyulan aşırı sevgi yatmaktadır.

XXX

Mevlânâ’nın bilinen su ve testi hikayesi şöyle tezahür eder. 

“Adamın biri su bulmak kastıyla eline testisini alır ve yollara düşer.

Bulduğu ilk çeşmeye vardığında su kaynağının kurumuş olduğunu görür.

Bunun üzerine adam uzun bir süre daha yol alır ve başka bir çeşmeye tesadüf eder.

Gürül gürül akan çeşmeden testisini doldurmak niyetiyle koşmaya başladığında, bir anda testi elinden düşer ve kırılır.”

Mevlânâ, dünyada her isteğin tamam olamayacağını, her türlü malın/mülkün geçici olduğunu ve dolayısıyla kişinin mutluluğunu bu tür geçici unsurlara bağlamaması gerektiğini bu kısacık hikaye içerisinde son derece etkili bir şekilde ortaya koyar.

XXX

İnsan meleklerin gıpta ettiği bir varlıktır ve insan kendi kıymetini bilmezse şeytan ve nefsin elinde yıpranıp zelil de olabilir.

Rûmî,  

“Alemdeki her şey insana hizmet için yaratılmış, onun iyiliği ve mutluğuna araç olarak tasarlanmıştır” der..

Celâleddin Rûmî; Allah’ın iki eliyle yarattığı insanı, birçok ilahi isme mazhar olan bir varlık olarak görür.

İnsanın büyük bir potansiyeli olduğunu, bu mühim özelliğini de gelir geçer basit meseleler için harcamamalıdır diye ünlü mesnevisinden işaret eder.