Çokça ve sıklıkla vay bee” dediydi; o gün.

Sayısını hatırlamıyorum.

Ve Fakat,

Tabiata, yola, suya, dağa, ovaya, göle, ekmeğe dair ne dedi isek,

Hangi birinin hikayesini şey ettiysek,

Nasıl cümle kurmuşsak.. Bolu'ya dair..

Hayretle, gıptayla,

“Vay bee” dediydi; o gün.

Canlı şahidiyim.

Anlattıklarımıza inanamamış; ara ara ve sıklıkla vay bee” demiş.

Tabiat'ın kalbi Bolu'yu sevmişti.

Bolu'da bu kadar tabiat sahibi insan olduğuna kanaat getirdiğinde, sohbetimizin aralarında/anlarında.

“Vay bee” dediydi o gün.

En çok Nurettin Başkan'la muhabbet ederken kullanmıştı bu cümlesini.

Zira başkan onu epey bir şaşırtmış, her manada hayretini artırmıştı.

Uğur Işılak 'ı diyorum.

Bana göre;

Delikanlı ve yıpranmamış bir adam hüviyetiyle; bana da aynı cümleyi kurdurmadı değil.

O kadar içten ve o kadar yürekten söylüyordu ki; vay bee'si, şarkıları/türküleri gibi samimiydi, müzikaldi.

Alaycı değil, meraklı,

Akılcı değil, duyguluydu.

Modern Aşık Veysel diyerek meseleyi abartmaya,

Gönlümün aydınlığını hiç yoktan karartmaya,

Delikanlı ruhların kalplerini kırmaya, taka'larda delik açmaya, mevzuu at kuyruğu yapmaya hiç niyetim yok.

Ama şurası muhakkak ki;

Işılak, çok aşığı cebinden çıkaracak kadar ozan,

Bir çok ozandan daha iyi beste yapacak, saz çalacak kadar şair ve sanatçı.

Nişantaşı'ndan uzak, ama Anadolu'ya yakın bir nabzı var Uğur Işılak'ın.

Demokrasi Meydanında, milli iradeye ve demokrasiye destek için en yanımda duran,

Bana dair kurduğu sitayiş cümlelere karşılık olarak sayfamda şöyle yazmıştım.

“Şu omzuma dokunan Uğur'lu eli diyorum , Anadolu'nun gür sesinin sıcak elini. O ne güzel el ve o ne güzel jest'ti.”

Demokrasi meydanında konuşup, Dombra'yı söyleyip o gece oradan ayrılınca,

“Elimizde kalan delikanlılardan birisidir bu. Kıymet bilmek, yazıma konu etmek, bu alışverişi tamamlamam lazım” dedim.

Dostlar,

Bu budur.! Demeyi seviyorum.

O yüzden kalbimi sıcak, yüreğimi serin tutuyorum.

Gönlüme, yamalıklı böğrüme bir de hacı annemin, baba tavsiyelerine uyuyorum.

Gördüğüm kadarıyla bu delikanlıda,

Ego yok,

İzlediğim kadarıyla,

Çizgisi yukarılarda ama mütavazı,

Anladığım kadarıyla,

Tavizi yok ama sabırlı.

Ama beraber olduğumuz, konuştuğumuz an itibariyle sırıtmayan davranışları,

Batmayan cümleleri vardı.

Bu yüzden bi sorayım dedim.

Yüzüne sordum.

Arkasından konuşmadan, tahmini yazmadan.

Dedim ki;

“Sen nasıl sağ kaldın”

Baktı;

Anlamış gibi yaptı.

Bi daha baktı.

“Yani” dedi.

Devam ettim.

Gençsin, yakışıklısın, sesin var, sazın var, şarkıların/türkülerin milyonların dilinde,

Marş olmuş bestelerin, şarkı olmuş şiirlerin var.

Ama sağ kalmışın milletin dilisin, yerlisin, üstelik esmersin.

Türkülerin de Anadolu kokuyor, elin de, dilin de uğurlu.

Ve de entellektüelizm'in denizinde boğulmamışsın dedim.

Anladım Hocam dedi.

“Dedem” dedi.

Gözleri parladı, nemlendi.

Sonra tebessüm ederek,

“Dedem tasavvuf ehliydi” diyerek anlatmaya başladı

Ama ben zaten, dededen aldığı o derin mirası gözlerinden okuyordum.

Yazmayı o kadar beceremesem de.!

Okumayı biliyordum.

Sonra içimden;

“Yort Savul” dedim gururla..

Yerli, milli yazar şair ozan sanatçılar geliyor.

Yort savul ulan.!