Şehr’ül Emin; “Şehrin emin kişisi, emin insanı, yani bu günkü manasıyla seçilmiş belediye başkanı” demektir. Şehr’ül emin olmak ise; bir şehrin güvenilir idarecisi olmaktır. İdare ederken Hazreti Ömer gibi adil, Hazreti Ebubekir gibi sadık, Hazreti Ali gibi yiğit ve vefalı olmaktır.

Bu yazımın tamamen gönlümden geçen bir belediye başkanı portresi olduğunu bildirmek isterim. Bu yazım, eski ya da yeni bir belediye başkanına yazılmış bir yazı olmadığının peşinen bilinmesi tek temennimdir. Yazıma bir hikâye ile başlayayım.

Günlerden bir gün, yaşlı vezir makamından azledilir. Görevi devretmeden önce müstakbel yeni vezirle görüşür ve kendisine bir sanduka verip " Bunun içinde üç mektup var. Görevdeyken başın sıkıştıkça mektuplardan birini aç, oku" der.
Yeni vezir görevine başlar. İlk zamanlarda her şey iyi gidiyordur. Fakat zamanla ülke içinde karışıklıklar çıkıp vezire karşı homurdanmalar yükselince sandukayı açar ve birinci mektubu alır, okur.
Birinci mektupta, "Senden önceki iktidar sahipleri aleyhinde konuş. Enkaz devraldığını anlat onlara" yazıyordur. Bu fikir vezirin hoşuna gider ve aynen uygular öğüdü. Karışıklıklar dinmiş, şakşakçılar piyasaya çıkmıştır.
Gel zaman git zaman, yeniden karışıklıklar çıkıp yine homurtular duyulunca vezir ikinci mektubu alır sandukadan. İkinci mektupta "Etrafında ne kadar iş bilmez insan olduğundan bahset. Senin hedeflerine mani olmak isteyen kişileri suçla." yazıyordur. Vezir yine uygular bu fikri. Karışıklıklar diner.

Birkaç ay sonra kapanmayan yaralar yine ortaya çıkar. Hiç çözülmemiş sorunların sonu yine homurtular ayyuka çıkmıştır. Fakat vezir hiç telaş etmez. Sandukayı açıp üçüncü mektubu alır.
Üçüncü mektupta "Eğer ilk iki öğüdü okuyup yine de sandukayı açtıysan, senin de 3 mektup yazma zamanın gelmiştir" demektedir.

Ben hikâyede anlatıldığı üzere Şehr’ül Emin’imden; ne birinci, ne ikinci ne de üçüncü mektubu açmadan görevini devretmesini bekliyorum. Şehr’ül Emin’imin gizli ajandası olmasın diyor, verdiği sözlere ve demeçlerine bağlı kalarak kararlar vermesini istiyorum. Ya olduğu gibi görünen ya da göründüğü gibi olan bir Şehr’ül Emin’in şehrinde nefes almak istiyorum. Egosu yüksek değil, özveride bulunan bir Şehr’ül Emin istiyorum. Şehr’ül Emin makamına oturduktan sonra güç zehirlenmesine tutulmamasını bekliyorum. Empati kurmasını, karar verirken halkın yerine kendisini koymasını, ben olsam ve bu karar alınsa ne yapardım demesini bekliyorum. Belediye’yi sevgi belediyesi yapmasını, gerginliklerin uzağında, belediyeyi iktidarı ve muhalefetiyle beraber yönetmesi tek temennim. Saçı bitmemiş yetimin hakkını korumasını, kendisine emanet edilen şehrin parasını kendi parasını idare eder gibi titizlik içerisinde idare etmesinin yöneticide olması gereken vasıf olduğunu bilmesini bekliyorum. İktidar ve muhalefet meclis üyeleri ile gerginlik istemiyor, evlatlarımızın yaşayacağı güzel Bolumuza yakışır projelerin paylaşıldığı ve oybirliği ile kabul edilen kararların konuşulduğu bir meclise Şehr’ül Emin olarak başkanlık yapmasını bekliyorum. Bir kişinin bile yatağa aç girmediği bir şehrin Şehr’ül Emin’i olmanın zevkini yaşamasını özlüyorum. Halkın içerisinde gezerek konulara vakıf olmasını, avanesinden aldığı bilgilerde yanlışlıklar olabileceğini unutmamasını yeğliyorum. Samimi olmasını, samimiyetsiz olmanın halk tarafından çok net görüldüğü gerçeğinin bilinmesini istiyorum. Şehrin kasasından çıkacak olan en küçük bir ödeme ve gereksiz harcamanın bile kul hakkı olduğu, bu hak için Bolu’da yaşayan halkla mahşerde karşılaşacağı gerçeğini bilen, bu inanca sahip bir Şehr’ül Emin görmek istiyorum. Yukarıya çıkarken her gördüğüne selam veren, aşağıya inerken yine aynı insanlarla karşılaşacağı gerçeğini unutmayan bir Şehr’ül Emin özlüyorum. İzzet Baysal Caddesi’nin küçük olduğunu, şehrimizde mezarlık sayısının az olduğunu, görevler bitip halkın arasına karıştığında illa ki buralarda karşı karşıya geleceği gerçeğini hayat düsturu yapan ve bu karşılaşmada kafasını öne eğmeyen bir Şehr’ül Emin ile aynı yolu yürümek istiyorum. Etrafında doğru yaptığında alkışlayacak, yanlışa yanlış diyecek kişilerle istişarede bulunan bir Şehr’ül Emin’e merhaba demek istiyorum. Kral çıplak diye sesini yükselteni dinleyen, halka kulak veren Şehr’ül Emin’i alkışlamak istiyorum. Halkın arasında konuşulabilecek dedikodulardan uzak bir yaşantı süren, herkesin gözünün üzerinde olduğunu bilen bir Şehr’ül Emin’e işte bu benim Şehr’ül Emin’im demek ve onunla gurur duymak istiyorum. 5 yıl gibi bir sürenin göz açıp kapayıncaya kadar geçeceğini bilen, yaptıkları icraatlarla anılan, seçim zamanı bayrak asma ve seçim gezisine bile gerek duymayacak kadar halkı için çalışan bir Şehr’ül Emin özlüyorum. Seçim zamanı değil, Şehr’ül Emin’imi her zaman yanımda görmek istiyorum.

Çok mu şey istiyorum? Sadece her dönem değişecek bir Şehr’ül Emin istemiyorum.

Müzik parçası olarak ne dinliyorsun diye sormadınız. Ece SEÇKİN’den ‘Geçmiş Zaman’ parçasını dinliyorum. Parçada şu sözler ilgimi çekti. “Aslında ben değil sensin yalnız kalan, o gün gelecek, göreceksin yok hâlin soran, pişmanlıktan cayır cayır yandığın an, geri dönüşü yok, olmuş olan, geçmiş zaman.”

******************************

Belediye Başkanı Sayın Tanju ÖZCAN’a arzımdır. Belediyede; suların sık sık arıza ya da planlı bakım söylemi ile kesilmesi sorununun üzerinden gelemeyen, yeni yapılan ve çok güzel asfaltla kaplı sathı kazıp günlerce tamir, yama edilmesi için bekleyen, bozuk satıh yüzünden arabaların ön takımları zarar gören vatandaşların olduğu gerçeğiyle yüzleşmeyen çalışanları vatandaş olarak bizler adına uyarmanızı bekliyorum.

BİR OLMAK, İRİ OLMAK, DİRİ OLMAK ÜMİDİYLE…