1980 yılında Hollanda'da Türk çocukları için Türkçe Kültür Dersleri öğretmeni olarak görev aldım. 17 milyon nüfuslu Hollanda'da 450 bin Türk yaşıyor. Benim bulunduğum şehrin nüfusu 100 bin, sanayi şehri, dünyanın üçüncü demir çelik fabrikası var. Hollanda'nın her tarafı kanallarla dolu, bazı yerleri deniz seviyesinin altında , evleri yapabilmek için suları kanallara alıyorlar, etrafına evleri kuruyorlar. İlk gittiğim günlerdi, yeğenimle ördeklere ekmek atalım diye çıktık, ördekler üzerimize atlıyorlardı, yeğenime bu ördekler kimin diye sordum, doğanın dedi, yabani ördekler. Ormanda yabani tavşanlar insandan kaçmıyor, doğadaki her şey insanla bütünleşmiş. Her şeyi ülkemle kıyaslıyordum. Kıskanıyordum burada olan benim ülkemde niye yok diye. İkinci dünya savaşından çıkınca ülkelerini onarmak için karın tokluğuna çalışmışlar. Ata sözleri var Hollandalıları Allah yaratmış, Hollanda'yı Hollandalılar yaratmış”. Hollanda denizin içine kurulmuş ülke gibi, kuzey denizine kıyısı olan Hollandalılar haşin dalgalara karşı savaşmasını öğrenmiş. Hollanda gibi yerde Türk insanını ve Türk çocuklarını başarıya ulaştırmanın yolunun, önce kendimin saygınlığını kazanmam için, pedagoji bölümünü bitirmem gerektiğini anladım. Bir taraftan çalıştım, bir taraftan okudum ve çalıştığım okullarda staj yaptım, böylece Hollanda eğitim sistemini ve Türk çocuklarının bu eğitim sistemi içinde durumlarını tanımış oldum.

Türk çocuklarının yoğun olduğu 5 ayrı okulda çalıştım. Okullarda çocukların başarı durumlarını velilerle görüşmek için yılda üç defa karne konuşmaları düzenliyorlar, her veli için 15 dakika ayırıyorlar. Velilere iki hafta önceden herkesin geleceği saati yazıp, mektubu öğrencilerden gönderiyorlar, okulun panosuna da asıyorlar. Erken gelen veliler için de çay kahve hazır. O akşamları ben de hazır bulunuyordum, Türk çocuklarının velileri için Hollandalı öğretmenle birlikte idim. Benim için özel program yapmışlardı her sınıftan Türk çocuğunun konuşmasına girebilmem için. Öğretmen dinlenebilirim, çay veya kahve içelim, Türk velileri zaten okula gelmiyor dedi. Hollandalı veliler okula, anne ve baba ile birlikte geliyorlardı. Çok üzüldüm öğrencilerim adına. İlkokulda öğrenciyi tanımak için yılda iki defa zeka testi, bilgi testi, meslek testi yapıyorlar. İlköğretim dört yaşından başlayarak 8 yıl sürüyor. Ülke genelinde 7.sınıfta bütün okulları test yapıp bu testler baz alınarak çocuklar orta öğretimde, üniversite, akademi ve meslek okullarına yönlendiriyorlar. Sene sonunda son sınıf öğrencilerinin anne ve babaları çağrılarak, öğrencinin sekiz yıllık dosyasıyla birlikte çocuğun hangi okula gideceği kararlaştırılıyor. Maalesef Türk velilerinden yine çok az kişinin gelmesi ve bizim çocukların meslek okullarına yönlendirilmesi kanımı dondurdu. Bizim veliler de araba tamircisi olacak diye sevinmelerine şaşırdım.

Zaman kaybı için lüksüm yoktu, Türk velilerini okulla bütünleştirmem gerekiyordu. Hatta velilerin hem okul yönetiminde ve okul aile birliklerinde yer almaları gerekli idi. Önce Türk okul aile birliğini kurdum. Her okuldan iki veli seçerek on kişilik okul aile birliğini oluşturdum. İlk adımı atmış olduk.

Okul aile birliği ile birlikte, Türk velileri ile düzenli toplantılar yaptık. Bu toplantıda onlara zengin insanlar çocuklarını Avrupa ülkelerinde okutuyorlar, siz en zor işlerde çalışıyorsunuz. Çocuklarınız burada en iyi yerlere gelmesi gerekiyor, üniversite ve akademilere yönlendirmek için evle okulun birlikte çalışmanın önemini anlattım. Kuzey denizine kıyısı olan bu ülkede, bilgi okyanusunda yüzmeyi başarmalıyız. Veliler için eğitim üzerine konferanslar düzenledik. Okuma yazma bilmeyen kadınlarımız ve erkeklerimize okuma yazma kursları açtım. Velilerin eğitime katılımı projeleri düzenleyip, velileri çocuklarının eğitimi ile ilgili kurslardan geçirdik. Bu uğraşın neticeleri alınmaya başlandı Hollandalı meslektaşlar ve okul müdürleri de çok memnun oldular. Çünkü onlarda çok bunalmışlardı. Kız çocuklarını okula göndermeyen anne babalar vardı, evde küçük kardeşlerine bakıcılık yaptırıyorlardı. Kız çocuklarını yüzme derslerine göndermiyorlardı, açılıp saçılacaklarını düşünüyorlardı. İlkokuldan sonra orta öğretime kötü yollara giderler düşüncesiyle göndermeyenler bile vardı. Çok şükür sorunlar hep birlikte çözüldü. Okul seçimine gelince, çok zeki öğrencilerimi testlerden istedikleri neticeleri almamasına rağmen, bu çocuklar çok rahat üniversite okuyabilirler diyerek okul müdürlerini ve öğretmenleri ikna ettim. Eğitim fabrikası olan okula Hollandalı çocuk 1500 sözcükle girerken, Türk çocuğu sıfır denecek düzeyde giriyordu. Mezun olurken Hollandalı çocuk 15 bin sözcüğe sahip olurken, Türk çocuğu 8 bin kelimeye sahipti. Çok zeki olmalarına rağmen testler düşük başarıyla sonuçlanıyordu. Testte örneğin aşağıdakilerden hangisi siyahla eş anlamlı diye sorulduğunda çocuk siyahı biliyor ama karayı bilmediği için kahverengiyi işaretleye biliyor. Temaları seçerek 2500 sözcüklü resimli Türkçe-Hollandaca 4-6 yaş çocukları için, Hollandalı öğretmenlerinin de yararlanacağı şekilde, Türk çocuklarının sözcük sayısını geliştirmek için bir dosya hazırladım. Bana haftanın iki günü rehberlik bürosunda danışmanlık için yer ayırdılar. Sorunlarla ilgili Hollanda dergilerinde ve gazetelerde de makaleler yazdım. Her yerde aranan bir kişi oldum, okul sorunlarında, aile problemlerinde, özel davetlerde ve benzerlerinde. Öğrencilerimle Türk vatandaşlarımla gurur duyuyorum.

Öğrencilerime her dersin başında 15 dakika bu ülkede en iyi yerlere gelmelisiniz, yakınımızda balık fabrikasında çalışan Türk bayanlarını otobüslere kokuyorsunuz diye almadılar, önceleri oralarda Hollandalılar çalışıyordu, şimdi Hollandalılar daha iyi işlerde çalışıyorlar. Sizler de mi balıkta, temizlikte çalışacaksınız? Hadi bakalım bizi mahcup etmeyin, aldığınız karneler çok iyi notlarla dolu olsun ve bunları Hollandalı öğretmenlerinize göstererek haklılığımızı gerçekleştirin. Sizler bunu başarırsınız çünkü çok zekisiniz diye öğütlüyordum. Onları orta öğretimde de takip ettim. Okullardan mezun olan öğrencilerimin listelerini yapıyordum. Üniversite ve akademilere başlayan çok öğrencim oldu, sevinçten gururlanıp heyecanlanıyordum. Bu üniversiteli gençlerle bir araya gelip kendi çektikleri sıkıntıları çok iyi bildiklerini ve bu sıkıntıları kendilerinden sonra gelen orta öğretimdeki çocukların ev ödevlerine yardımcı olmaları ve onlara rol model olmaları için projeler başlattık.

Çok şükür 20 yıl sonra benim öğrencim Emine ailemizin diş doktoru oldu, Leyla aile hekimi, Dilek çocuk doktoru, İzzet kalp cerrahı oldu. Başka öğrencilerim avukatlık, öğretmenlik, mühendislik ekonomist, politikacı gibi mesleklere sahip olanlar olduğu gibi meslek okulundan mezun olan öğrencilerim de iş yerleri, araba galerileri açanlar da çok oldu.

Bir gün evimin telefonu çaldı. Valinin sekreteri benimle randevu yaptı, çok merak ettim. Randevu günü çiçekle evime gelmişti. 30 Nisan 2002 de saat 9:00 kültür sarayında olmamı istedi, o gün sana Kraliçenin madalyası vali tarafından takılacak, aileni tanıdıklarını davet edebilirsin dedi. Evde herkes bir sevinç çığlığı atmıştı, beni kucaklayıp, tebrik ediyorlardı. Bense heyecandan kıpkırmızı kesilip şaşırmıştım, kendisine böyle sevinçli bir haber verdiği için teşekkür ettim.

Her yıl kraliçenin 30 Nisanda doğum günü ülke genelinde kutlanır. Bu kutlamalarda bütün ülke bayram yerine döner. Bu günde ülke yararına gönüllü başarılı işler yapanlara kraliçenin madalyası takılır ve madalya alanlar valinin resepsiyonuna her yıl davet edilirler.

Beklenen saat gelmişti. Vali yaptığım çalışmaları okudu, Türk çocuklarının üniversite ve akademide Hollanda ortalamasının üzerinde olduğunu,20 yıl kütüphane ile birlikte Türk velileri ve çocukları için okuma projeleri, Hıristiyanlar-Müslümanlar çalışma grubu projeleri, velilerin eğitime katılımı projeleri, okuma yazma bilmeyenler için proje, Ev ödevleri projeleri, Türkiye depremi, Düzce Köprübaşı okul yapım projesi, Türk çocuklarının spor kulüplerine üye olmaları ve spor kulüpleri ile projeler, konularının başlığında yapılanları tek tek anlattı ve madalyayı taktı.

Takılan madalya Türk vatandaşlarımın ve öğrencilerimin başarısına ve onların namına bana takılmıştı, ülkem adına takılmıştı. Dünyaya yeniden gelsem yine öğretmen olurum.

Emekli öğretmen

Şükrü Karataş