Bu hafta çok garip bir şey farkettim. Gülümsemek bu hayatta bulaşıcı bir şey bunu biliyoruz zaten ama başımıza gelen kötü durumları bile gülümseyerek anlatınca karşımızda ki insanda durumun ciddiyetinden uzaklaşıp gülümsemeye başlıyor. Gözyaşlarımız hangi sözcüklere değerse bizim o durum daha çok mutsuz olmamızı sağlıyor. Gülümsemek kendi acılarımızı bile kapatıyor. Aslında bir tebessüm bu kadar kolayken kendi kendimize üzülmemizin alemi ne acaba?

Hiç düşündünüz mü zamanın merhem olduğu gibi her şeye hızlandıran şeyin gülmek olduğunu? Aslında yaptığımız mutluluk rollerine kendi kendimize inanmaya başlıyoruz. Sonrasında gerçekten mutlu olabildiğimizi görüyoruz.

Bu hafta oturduğum bir kişinin başına gelen kötü şeyleri gülerek ve hatta kahkaha atarak anlatmasından sonra anladım ki başımıza gelen her şey düşüncemizi nasıl yönlendirdiğimizle alakalı. Anlattıkları şeyler aslında hazmedilecek kolay şeyler olmasına rağmen kendi kendini öyle güzel törpülemiş ki onlar onun acıları değil yaşadıkları ve yaşanılan şeyler bu hayatta bize sunulan öğretiler.

“Gülüşlerim, acılarımı örtmeye çalışan ağır işçilerdir.”

Charlie Chaplin

İlk duyduğumda çok şaşırmıştım. Bizler aslında gülerken kalp atışı hızlanır ve derin nefes alırmışız. Beyin tarafından ‘endorfin' denilen kimyasallar salgılanırmış. Endorfin ise vücudumuzda gerginliği ağrıyı azaltırmış. Ruhsal olarak vücudu sakinleştirir. Sonuç olarak hepimiz güldükten sonra kendimizi çok daha iyi hissediyoruz. Bir kahkahanın çevremize iyi geldiğini unutmadan yaşayalım. Yine bir Charlie Chaplin sözü ile bitirebilirim güzel hafta sonları…

“Kahkahasız geçen bir gün, harcanmış bir gündür.”