Akpınar Mahallesi’nde büyüdük. Akpınar Mahallesi’nde yetiştik.
Şimdiki gençlerin dizilerde gördüğü ama bir türlü anlayamadıkları o tertemiz mahalle kültüründe yetiştik.
Mahallemizde kimler yoktu ki; Laz Cemal, Kara Hüseyin, Yüzbaşılar, Ahçı Hasanlar, Akçakavaklılar, Garipoğulları ve daha kimler kimler…
Özgürce sokakta oynayabildiğimiz günlerdi. Erik bahçelerinde, dut ağaçlarında çocukluğumuzun geçtiği dönemlerdi.
Mahallelinin birbirine sahip çıktığı, koruduğu hatta bugün köylerde bile kalmayan İMECE usulünün özellikle AKPINAR Mahallesi’nde olduğu yıllardı.
1978 yılında 2 katlı ahşap evimizin odunluğunda çıkan yangın neticesinde gece yarısı annemin çığlıkları ile uyandık... O güne dair hatırladığım en önemli şey: esmerliğinden, mertliğinden, dürüstlüğünden dolayı Kara Hüseyin lakabını alan o dönemlerin filintası Hüseyin Abinin, evinin penceresinden mahalleliyi uyandırmak için beylik tabancası ile havaya ateş etmesi idi. O yıllar telefonla itfaiyenin arandığı, itfaiyenin 5 dakikada geldiği yıllar değildi. Hüseyin abi sayesinde uyanan mahalleli itfaiye gelinceye kadar sokağı doldurmuş yangını söndürmek için işe koyulmuştu.
Kovasını, leğenini kapan herkesin, komşunun imdadına yetiştiği, korkudan gözbebeği kocaman olmuş çocukları sarıp sarmaladıkları, yaşanan acıları komşuluklarla hafiflettikleri yıllardı.
Yanan odunluğun ertesi sabah, günün ilk ışıkları ile birlikte onarılmaya çalışıldığı, yangınla birlikte herşeyi kül olanın, komşu yardımıyla küllerinden yeniden doğduğu yıllardı.
Acıların komşuların BİRLİĞİ ile sarıldığı, mutlulukların komşuların BİRLİĞİ ile arttığı muhteşem denilecek yıllardı. Ramazan ayları, kandil geceleri, panayır akşamlarının bugün yapılan en büyük bütçeli festivallerden çok daha güzel ve muazzam bir şekilde yaşandığı yıllardı.
Hele birde kış geldi mi, o Akpınar bayırı, KIŞ FESTİVALİ’ni andırırdı. Varlıklı- yoksul, zengin- fakir yada yetişkin-çocuk yoktu. Herkesin bu kış festivali gibi geçen günlerde yeri vardı. Kışı ayrı, yazı ayrı güzeldi Akpınar Mahallesinin.
Çocukların kaybolmadığı günlerdi. Bir sokak aşağı oynamaya gitsek, annemiz bizi eli ile koymuş gibi bulurdu. Mahalle sınırından 1 metre dışarıya çıkmaya kalksak, ev önünde oturan teyzeler hemen mani olur, “Evladım gitme” diye uyarırlardı.
Mahallede bir yabancı gezmeye başladı mı, Akpınarlı gençler hemen orada oluverirdi. O yabancının bir misafir olduğunu düşünerek zerafeti ve nezaketi ile karşılardı. Yabancıda art niyet sezerse bir anda kurt bakışlı bir hale dönüşürdü.
Bu yüzden her zaman derim “AKPINAR”lı olmak başkadır bizim için... Sokakları da bir okuldu, oynadığımız bahçeleri de, alışveriş yaptığımız Bakkal Hafız amca’da, komşularımızda bir okuldu”