Nesli kızım burası Hilton, burada Necip Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti, Nazım Hikmet, Metin Toker ve Osman Bölükbaşı gibi isimler yattı.

Bak burada falçata ağacı varmış.

Anlamadı!

Anlattım!

Mahkûmlar bıçak, jilet, şiş gibi yasak olan maddeleri bu dut ağacının dalları arasına saklarlarmış.

Burası da torpilliler koğuşu.

Sen ‘Uçurtmayı Vurmasınlar' filmini seyrettin mi?

Hayır! Dedi.

İşte o film buradan esinlenerek, ama fazlası ile çarpıtılarak yapıldı. dedim.

Terörist kızlar, erkek teröristlerle haberleşmek için kendileri ile birlikte hapishanede olan çocuklarını kullanırlardı.

Çocuklar oynamak bahçeye çıktıklarında içinde notlar bulunan uçurtmalar, erkekler koğuşu üzerine geldiğinde, erkek mahkûmlar küçük taşlarla uçurtmayı vururlar ve bu şekilde haberleşmeyi sağlarlardı.

Gezdiğimiz her bölümü anlattım.

Rahmetlik Muhsin Yazıcıoğlu'nu, Bülent Ecevit'i…

***

Şimdi müze haline dönüştürülmüş olan Ulucanlar Cezaevini kızım Neslihan'a yaşamış gibi anlatıyordum. Çünkü bir solukta okumuştum Sayın Vehbi Camgöz'ün yazdığı İDAMLAR ve OLAYLARIN GÖLGESİNDE ULUCANLAR kitabını.

Cumhuriyet döneminin ilk kurulduğu yıllar, ardından 1960 ihtilalı ve devamı, sonra 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat…

Ülkemizin zorlu günler yaşadığı önemli kilometre taşları bunlar.

Bir tarafta Metris'te, Mamak'ta, Diyarbakır'da işkenceler ve zulümler ve akla tekrar gelmesi istenmeyen hatıralar…

Öbür yanda ise Vehbi Bey'in görev yaptığı cezaevi; suçu ne olursa olsun insana insan gözü ile baktığı Ankara Ulucanlar…

Ülkemizin tarihinde önemli yer tutan ve kargaşalar yaşanan o günlerde cezaevlerinde müdür olmak kolay mı?

Adamına ve adabına göre değişir herhalde?

Bir defa mangal gibi yürek, geniş bir gönül olması lazım.

İkisi de varmış Sayın Camgöz'de…

Varmış ki personel eksikliklerine, mekânların yetersizliklerine ve her türden 2000 mahkûma rağmen adaletle yönetilen bir cezaevi yapmış Ulucanları.

Ve

Emekli olmasına rağmen lanetle değil, minnetle anılıyor, Cezaevleri konusunda fikirleri alınıyor.

***

Daha 20 yaşlarında gencecik bir delikanlı iken başlamış olduğu Ulucanlar Cezaevi Müdürlüğü görevini anlatırken duygularını şöyle anlatmış.

Bu odada hayatımın en sıra dışı olaylarını yaşadım, gençlik ve olgunluk dönemlerimi burada geçirdim,

Bazen acı bazen tatlı hatıralarla geçirdiğim günlerim oldu. Ama hep acı olaylara şahit olarak yaşadım. Çünkü yaptığımız iş mutlu olmamızı engelliyordu. Burada görev yapıp şen ve şakrak günler geçirmenize, her şeyden önce insan olmanız mani oluyordu.

***

Basmakalıp müdürlük anlayışının dışına çıkarak, mesleğine insanlığını da katmış olan Sayın Vehbi Camgöz'ün yazdığı kitabının her satırı beni etkiledi.

Ama 7 Ekim 1980 gecesi suçsuz yere idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu' kısmı daha fazla…

‘Mustafa Pehlivanoğlu beni tanımıyordu. Bana' Bu da kim' der gibi bakınca kendimi tanıttım. Ağabey seni duymuştum, Mamak Cezaevine buradan gelen arkadaşlar seni anlatmıştı. Dini telkin için bana yardım et' dedi.

Ve sonrası…

Yani idam sehpası

‘Ben kimseyi öldürmedim beni haksız yere asıyorsunuz.'

Sayın Camgöz idam sonrası duygularını da anlatmış kitabında.

‘Şahit olduğum bu olayla, henüz 25 yaşında olmama rağmen kendimi çok ihtiyarlamış ve tükenmiş hissetmeme neden olmuştu. Sanki dünyadan kopmuş ve maddeden sıyrılmış durumdaydım. Adeta derin kuyulara atılmış ve olanca gücüyle bağırıp çağırmasına rağmen sesini duyuramayan bir kişinin durumuna düştüğümü hissediyordum…'

***

Ve Kavak Ağacı…

‘Bu Cezaevinin son 50 senesine şahitlik eden dilsiz tanığıdır. Dibinde bir çok idam cezası infaz edilmiş, nice feryat figan ve gözyaşlarına tanık olmuştur.'

Ve Müdürün ağacı olarak tanınan bu ağacın ismini Cezalı kavak olarak değiştirdim diyen Sayın Camgöz bu bölümün sonunu öyle güzel bağlamış ki;

‘Kendi cinsinden olan ağaçlar, çiçekli bahçelerde, ırmak kenarlarında, parklarda, bahçelerde tarlalarda, esen rüzgârlarda salınırken, o ise insanların dramlarına şahitlik etme cezasına çarptırılıp cezaevine dikilmişti.'

***

Ailemle beraber Ulucanlar Müzesine yaptığımız gezinin son noktası bu kavak ağacını altı idi; sonrası çıkış…

İşte tam bu ağacın altında idim, 1-2 metre ötede de idam sehpası ve hemen yanındaki duvarda ise idam edilenlerin listesi; 18 kişi…

İskilipli Atıf Hoca, Albay Talat Aydemir, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Erdal Eren, Fikri Arıkan, Ali Bülent Orkan ve Mustafa Pehlivanoğlu…

Hocalar, komutanlar, devrimciler ve ülkücüler…

***

Çok kişiler girdi çıktı cezaevine, kimi kısa süreli kaldı içerde kimi yıllarca,

Kimi canlı çıktı kimi cansız…

Sayın Vehbi Camgöz, 1975 yılında girdiği Cezaevinden 35 sene sonra çıktı. Ve 35 senenin 10 senesini Ulucanlar Cezaevinde geçirdi.

O şimdi özgür…

Sayın Vehbi Camgöz bir dönemin tarihine damga vuracak anılarını İDAMLAR ve OLAYLARIN GÖLGESİNDE ULUCANLAR kitabında toplamış, okumanızı tavsiye ederim.

Vehbi Bey teşekkürler, sizi iyi ki tanımışım…

07.10.2017

Muharrem Demirel