1965 ile başlayan yıllar…

Formalar, şortlar, tozluklar şimdiki gibi havalı değildi.

Şortlar kısacıktı, içinde ise suspansuvar vardı.

Düşmesi don lastiği ile önlenen tozluklar vardı, formalar ise dokumaydı.

Dinyakos desem…

Gençler bilmez ki; o zaman ben söyleyeyim.

Futbolcuların giydiği kösele kramponlu ayakkabıların Rum imalatçısıydı.

Ya sahalar?

Yarısı toprak, yarısı çim yani, içler acısı…

***
O dönemlerde ne kuvvet, ne sürat testleri vardı, ne de laktak tablosu,

Hoca ne dedi, oydu doğrusu

Vur topu öteye, peşinden koş; ofansif taktik,

Kaptırdın beri gel; bunun adı da defansif taktik.

Yani

Taktikmiş maktikmiş hak getire!

Ya moral kondisyon; o yok mu?

Var!

Allah'ın verdiği yeteneklere biraz sevgi biraz da şefkat ekleyiverdin mi, futbolcunun sırtını ‘hadi oğlum, hadi koçum!' deyip sıvazlayıverdin mi moral da tamamdı.

***

Tribünlerde ne var?

Bir baba hindi; hey Allah…

Başka?

‘Kırmızı şimşekler!' diye başlayan tezahüratlar vardı.

Amigo Tevfik abimiz istemese de, hakemin kararının taraftara yanlış geldiği anlarda, taraftarın; hakemin gözüne gözlük, saçına tarak istediği günlerdi o günler.

Hey gidi günler heyyyy!

***

Sizi bilmem ama Mehmet, Eyüp, Bilgin, Lütfi, Vadi, Refik, Rıdvan, Soner, Mendoza Cengiz ve Çetinli kadrosu ile ayrı bir yer etmiştir Boluspor benim hafızamda

İbrahimleri, Kedi Fikretleri de Talipleri ekleyelim,

İşte bu tablonun içindekilerin hepsi ayrı bir değerdi, ama biri vardı; farklıydı.

Sanki yanlış zamanda dünyaya gelmişti, eğer bu dönemde yaşamış olsaydı paranın alâsını kazanır, havanın kralını atar,.

İnsanlar bir imza alabilmek, bir fotoğraf çektirebilmek için kapısının önünde yatardı.

O başkaydı…

O Japon lakaplı RIDVAN ERTAN'dı.

Futbolu hem ayakları hem de Allah'ın kendisine bahşetmiş olduğu zekâsı ile oynardı.

Hani derler ya;' futbolu şiir gibi oynuyor.'

Aynen öyle…

Topu ayağına aldığında, hem top onun ayağına, hem de o ayak topa yakışırdı.

Kendine has çalımları, ters köşeye attığı penaltıları, rakibi sinir eden bacak araları, attığı adrese teslim pasları ile hem futbol oynar, hem de şov yapardı.

***

Ama bir özelliği vardı, onu da yazmazsak tarihe ayıp olur.

Futbolcu seçerdi.

Ayağına yapışmış olan topu, pozisyonun gerektiği yere değil, istemiş olduğu kişinin önüne gönderir,

İstemediğini rezil, istediğini vezir ederdi.

Kısacası; vezir olmanın yolu Japon Rıdvan ile iyi geçinmekten geçerdi.

***

Boluspor'da uzun yıllar futbol oynamış, kaptanlık yapmış, sonrasında ise Boluspor'a antrenör ve menajer olarak hizmet etmiş olan Rıdvan Abimiz şimdi rahatsız.

Sayın Hakan Kalafatoğlu ve Sayın Soner Çavuşoğlu ile beraber ziyaretine gittik.

Derdi ile dertlendik, kaybetmediği neşesi ile neşelendik.

Giderken arkamızdan seslendi;

‘Ben Japon Rıdvan'ım!'

Döndüm cevap verdim;

‘Eksik söylediniz hocam, Siz Bolusporlu Japon Rıdvan'sınız.'

Gazozların efsane, efsanelerin ise gazoz olarak görüldüğü bu alemde, gerçek efsane olan Rıdvan abimize Allah şifalar versin…

10.03.2017

Muharrem Demirel