Yerel basında gezinti yaparken; Bolu Belediyesi tarafından kurulan, yerel ürünlerin desteklenmesi üzerine faaliyetler yürüten Köroğlu Kooperatifi’nin duyurusunda kültür mantarı yetiştiriciliğinde çalıştırılmak üzere 75 kişi alınacağı haberine rastladım.

Haberin detayını inceledim ve ne güzel 75 aileye umut doğdu dedim kendi kendime.

Bir an aklıma 25 Temmuz 2004 tarihinde işten çıkartılan 117 belediye işçisi geldi.

Belediye Başkanı Sayın Tanju ÖZCAN; bu ve bundan sonraki işçi alımlarında o tarihte işten çıkarılan işçileri alım için düşünebilir mi ki diye bir an düşündüm. Belediye Başkanı Sayın Tanju ÖZCAN 2018’de adaylığının açıklanması sonrası ilk konuşmasında “Bolu Belediyesi 14 yıl önce toplu işçi çıkartma yaptı. 117 kişiyi kapının önüne koydular. Ben o arkadaşların hangi sıkıntıları çektiğini çok iyi biliyorum.” demişti. Evet o süreçte doğrular mı yapılmıştır, yanlışlarla mı yol yürünmüştür? Bunu irdelemek bizim görevimiz değil. Zaten yargı da kararını vermiş, o dönem icra makamında olan Belediye Başkanımızın vermiş olduğu karar ile son nokta konulmuştur.

O dönemde Belediye Meclisi Üyesi olan Sayın Tanju ÖZCAN, belediyedeki işlerinden çıkarılan işçilerle yakından ilgilenmiştir. Zaten adaylığının açıklanması sonrasındaki ilk beyanatında bu kişilerin sıkıntılar çektiğini söylemesi ilgilendiğini göstermektedir. Bence bu zorlukların bertaraf edilebilmesi için tam da fırsat eline geçmiştir. Şimdi ve sonrasında işçi alımlarında bu süreç göz önünde bulundurulursa yerinde olur diye düşünüyorum. 117 işçiden kendine iş kuranlar, başka işe başlayanlar ya da emekli olanlar olabilir. En azından geriye kalanlar değerlendirilirse karar yerinde olur kanaatindeyim.

Şu an internetten aynı anda Cemal KURU’nun ilahisini dinliyorum Cemal KURU ilahisinde “Mağdurların ah sesleri titretir yeri gökleri, vay haline yiyenleri kul hakkıyla gelme gelme, gelme, gelme, gelme, gelme, gelme, gelme, kul hakkıyla gelme, gelme” diyor.

Evet. Eğer o dönemde işsiz kalan işçilerden zor duruma düşen, ailesi zorluk içerisinde kalanlar olmuş ve bu zorluklar hala daha devam etmekte ise kul hakkı insanların üzerinde kalmıştır. Bu kul hakkının tam da ödenme zamanıdır. Bu görevde Belediye Başkanı Sayın Tanju ÖZCAN’a düşmektedir. Bu görevin ne kadar ağır bir görev olduğunu bir alıntı ile anlatayım.

Yaşanılan dönemde bir idarecinin yaşadıkları rivayet olunur ki, bu fani cihandan göçmezden evvel babasından Abdullah Bin Ömer Bin El-Hattab şöyle sual etmiştir: “Babacığım, bir daha seni ne zaman ve nerede göreceğim?” Babası: “Öteki cihanda” diye yanıtlamıştır. Abdullah, “Daha erken görmek istiyorum” demiştir. Babası “Birinci olmadı ikinci, o da olmadı üçüncü gece beni rüyanda göreceksin” demiştir. Abdullah, tam on iki yıl babasının sözünü ettiği rüyayı görmemiştir. Nihayet bir gece rüyasında görünce demiştir ki: “Babacığım, vefatından sonra üç gün içinde seni göreceğimi söylememiş miydin?” Babası: “Sevgili oğlum, Bağdat civarında harap halde bir köprü var idi, görevliler de onarımını ihmal etmişler idi, bir koyunun da ayağı oradaki bir deliğe denk gelivermiş de kırılmış. Şimdiye değin onun davasıyla meşgul idim” diye cevap vermiştir.

İdareci olmak, hak ve adaleti olması gereken gibi dağıtmak zor iştir vesselam. Şehrül-Emin (Şehrin güvenilir insanı) olmak çok daha zordur. Eğer il sınırları içerisinde bir kişi mağdur durumda ise ve bu mağduriyet bilindiği halde çözümlenmiyor ise sözün bittiği yer de tam burasıdır.

Kabe’nin anahtarını o an Müslüman olmayan birisine yani Osman Bin Talha'ya veren Peygamber Efendimiz (A.S.V.); Kendisine en sevimli olan ve kıyamette derecesi en yüksek kimselerin adaletli yöneticiler olduğunu, en sevimsiz olan ve âhirette azabı en şiddetli olan kimselerin ise zalim idareciler olduğunu” bildirmiştir. (Tirmizi, Ahkâm 4)

84 milyon civarında vatandaşımızın vergileri ve saçı bitmemiş yetim hakları ile alınan maaşların bizlere emanet edildiği, ölümün ve hesap vermenin her an kapımızı çalabileceği unutulmamalıdır.

Çok sevdim Sinan ÖZEN’in parçasını. Ne diyor Sinan ÖZEN parçasında. “Ölüm dediğin nedir, dalda kuru bir yaprak. Bin sene de yaşasak, son durak kara toprak.”

***************

Çevresine pozitif enerji yayan, iyi niyetli, arkadaş canlısı Sezin ÖZDEMİR’in Covid-19 tedavisi görürken genç yaşta yaşama veda ettiğini büyük bir üzüntü içerisinde öğrendim.

Sezin’e Allah’tan rahmet, kederli Ailesi’ne başsağlığı dilerim. Mekanı cennet olsun. Nurlar içerisinde uyusun.

Ne olursunuz aşılarımızı olalım. Maske ve mesafeye dikkat edelim. Kendimizi düşünmüyorsak, çevremizi düşünelim.

BİR OLMAK, İRİ OLMAK, DİRİ OLMAK ÜMİDİYLE…