Her şey değişiyor,

Bir yerlerden esip gelen o acımasız yel, geçmiş ile olan bağlantılarımızı silip süpürüyor.

Yel mi kuvvetli esiyor tutunamıyoruz.

Yoksa

Tutunmak mı istemiyoruz anlayamıyor insan.

Hatırlıyorum da…

Çocukluğumuzda sanki daha bir başka idi bayramlar.

***.

Mesela bayram sabahı…

Bana mı öyle gelirdi bilmem

Ama

Havası bile başka idi o sabahın.

Annemin kulağıma fısıltı şeklinde ‘Oğlum hadi kalk!’ sözü ile başlayan uyanışın,

Babamın nezaretinde abdest alışın,

Ve

Akpınar Mahallesi Keçeciler Camiinde, İKİ SALLA BİR BAĞLA, ÜÇ SALLA BİR EĞİL diye öğrenerek kıldığımız bayram namazı öncesi yapılan duanın…

***

Cami çıkışından sonra büyüklerimizden başlayarak el öpme faslı başlardı.

Ardından da mahalle faslı…

Öperek başa götürdüğümüz o ellerinde, dudakların da çok ama çok değerli olduğu günlerdi o günler.

Ve

Gönlümüzü hoş eden cebimize konulan paralar, rengârenk akide şekerleri

Ve de

Mendiller…

***

O zamanlarda

Evlerinde samimiyetle kapısının tokmağından gelecek o ‘ şak şak’ sesini bekleyenler vardı.

Ve

Samimiyetle de o bekleyen kapılara gidenler.

Ya şimdi?

Bekleyenler de, bekletenlerde tatildeler…

***

Zaman tahtasında görünmeyen bir el her şeyi yerle bir etti,

Ne örf kaldı

Ne gelenekler ne de görenekler…

Şimdi nerede bayramlıklarını başucunda saklayan ve el öpmeye çıkacak olan küçükler,

Nerede o elinin öpülmesini bekleyen büyükler,

Nerede o öperken kolonya kokusunu hissettiğimiz, huzur duyduğumuz o güzel eller.

Ya

Şeker biriktirdiğimiz keseler, cebimize konulan mendiller,

Nerede o mutluluk ve huzur dolu sokaklar,

Nerede bizleri sabırsızlıkla bekleyen o bakkal amcalar?

***

Şimdi bırakın o tatlı heyecanları yaşatmayı, çocuklarımıza bile anlatamaz olduk.
Peki, çocuklarımız büyüyünce anlatacak

Ya da anlamı olacak neleri kalacak akıllarında bayramlar adına…

Hiçbir şey!

Onların bizim gibi anlatacak hatıraları bile olamayacak…

Tıpkı külahlar da aldığımız ahlât kavutu gibi.

İyi bayramlar…