Camdan dışarıya baktı bir müddet. Güneş, yağmaya hazırlanan bulutların arasından yaramaz bir çocuk gibi çıkmaya çalışıyordu sanki. Yağmuru çok severdi nedense çocukluğundan bu yana.

En büyük eğlencesi, yağan yağmurun altında kendi etrafında dönmekti. Bir taraftan da gökyüzüne, bulutlara bakar; damlaların yüzüne vuruşu hoşuna giderdi. Yağmurdan kaçışan insanlara bakar, anlamsız bulurdu.

“Yağmur yakalamaca” adını verdiği oyununu kimse anlayamazdı nedense. Yağmur diner, sırılsıklam ıslandıktan sonra paçalarından süzülen sularla evin bahçesinden içeriye girerken, içini korku sarardı. Her yağmurda aynı sahneler yaşanırdı.

Lütfiye Hanım, Mete' yi o halde görünce sinirlenir; kulağından çekerek, banyoya götürür, bir taraftan da poposuna birkaç şaplak indirirdi. Yine de Mete uslanmaz her yağmurda, çılgın gibi koşarak sokağa fırlardı.

Onu yağmurun altında gören komşular,Mete' nin kafasında birkaç tahtanın eksik olduğunu düşünseler de sonradan alışmışlardı bu duruma.

Kararsızlık içinde, portmantodan yağmurluğunu eline aldı. Aynada son bir kez baktı kendine. Saçlarında ortaya çıkan beyazlara baktı. Gözlerinin altında hafif torbalar oluşmuştu.

“Hain yıllar, ne kadar da çabuk geçiyorsunuz. Bir türlü anlamıyorum. dedi kendi kendine.

Kapıyı çekti. Sokağa çıktı. İnsanlar, bir telaş içinde karşılıklı gidip geliyorlardı. Önünde giden yaşlı bir kadın, elindeki bastona dayanarak yürümeye çalışıyordu. Karşıdan gelen bisikletli bir çocuk, gözlerini yola odaklamış bir şekilde hızla geliyordu.

“ Amca ! Ben kırmadım bisikleti. Vallahi ben kırmadım. Bak yemin ediyorum. Ben, Selim' in bisikletine bindim fakat sağlam olarak teslim ettim.

“ Yalan söyleme Mete !

“ Yalan söylemem ben amca

“ Sus ! Kendi oğluma mı inanayım, yoksa yeğenime mi ?

“ Amca, inan bana. Ben bindikten sonra Selim'e teslim ettim. Sonra o bisiklete bindi ve öbür mahalledeki çocuklarla gitti. Selim' e soralım.”

“ Sordum ona zaten. Bir ton da dayak yedi. Senin kırdığını söyledi. O bisiklet kaç para biliyor musun ? Nerden bileceksin ?

“ Amca ! Ben kırmadım. Sadece bir kez binmek istedim. Keşke binmeseydim.”

“ Binmeyecektinnnn !

“ Keşke Amca…

“ Çattttt

“…….

Çocuğa baktığı sırada çocuk yanından hızla uzaklaşıp gitti. Bir an günlerden hangi gün olduğunu anımsamaya çalıştı. Cumartesiydi. Sahile doğru giden yolda ilerlerken birden kararını değiştirerek alışveriş merkezlerinin bulunduğu ters yöne döndü. Yürümeye başladı. Bu kez hızlı adımlarla yürüyordu. Güneş tamamen bulutların altında kalmıştı. Havada, çok sevdiği yağmurun kokusunu duyumsadı.

Alışveriş merkezinin dışındaki mağazanın önünde sıralanmış bulunan bisikletlere gözü takıldı. Mavi en sevdiği renkti. Bir çocuk heyecanıyla bisikleti incelemeye başladı. Her tarafını inceledi. Onu gören mağaza görevlisi yanına yaklaşana kadar inceledi.

“ Buyurun efendim. Yardımcı olabilir miyim ?

“ Bisiklet ne kadar ?

“ 150.00 Tl efendim. Düşünüyorsanız yardımcı olabiliriz.

“ Tamam alıyorum bunu. Buyurun parasını”

Cebinden iki yüz lira çıkarttı. Satıcıya uzattı.

“ Hayırlı olsun. Güle güle kullanın.

Satıcı paranın üzerini getirmek üzere içeriye girerken, Mete bisikletine binmişti bile. Gök gürlemeye, yağmurun ilk damlaları da üzerine düşmeye başlamıştı.

Pedallara bastı ve hareket etti. Satıcı arkasından bağırıyordu.

“ Beyefendi paranızın üstünü almadınız.

“ Yağmur oyununa geç kalıyorum. O parayı, bisiklet almak isteyen bir çocuğa hediye ediyorum. Siz de eklersiniz üstüne geri kalanını. Geç kalıyorum. Yağmur ve yollar beni bekliyor. İyi günler !

Yüzündeki gülümseme, yağmurun damlalarıyla daha da bir anlam kazandı. Hızla caddede yol almaya başladı…

Nermin KAÇAR

Bolu