Yazı başlığı,
İğneyi kendine,
Çuvaldızı ele batır olacaktı ki..!
Kalemimizden nasıl kan damlıyormuş görürdünüz.
Ve Fakat,
Yazının başlığı,
Gazeteci duayenlerin genel isteği üzerine,
“Kerkenez” olunca.
Kanatlı mı.?
Yoksa,
Kanatsız mı.? olacak sorusunu sormaya hiç gerek yok.
Zira yazının nasıl sonuçlanacağını,
Kerkenezin uçup uçmayacağını,
Avlanıp, avlanmayacağını hep birlikte göreceğiz.
İşin aslını sorarsanız;
Söze nasıl başlayacağımı inanın ben de bilmiyorum.
Aklımda,
Ezberimde,
Sadece ve sadece "kerkenez" var.
Bir de dost'ların yaz şu'nu sözleri..
…..
O gün dünya barış günüydü.
21 Eylüldü.
Ve,
Tek yönlü caddede sağdan yürüyordum.
Solumdan doğan görünümlü şahin otomobil Sibel Can'a, "Kanasın kanasın bırakın yaram kanasın"ı söylettiriyordu avaz avaz.
Hemen ardında kartal taksi "Dam üstüne un serer" türküsünü flash bellekten geçiyordu.
Serçe nerede ise kaldırıma çıkıyordu.
Adam kendini geriye almasa, serçenin tamponu adamı altına alacaktı.
Kuşlar;
Öylece geçip gittiler.
Park Cafe'ye ve gazeteci dostların her zaman oturdukları tapulu masalarına varmama az kalmıştı.
Hınzır hınzır bakışıyor,
Samimiyetle gülüşüyor,
Kısa zeki bilmece gibi cümlelerle paslaşıyorlardı.
İki ayrı masada dört kişiydiler.
Orta aralıktı,
Aylardan eylüldü.
Araya bir koltuk bir de sırayla selam çekip oturdum.
Sağımda BGC Başkanı Bülent Velioğlu,
Solumda eski BGC Başkanı Caner Güngör,
Doğu'da Caner'in karşısında Bolu Takip Gazetesi Yöneticisi Mehmet Ali Atalay,
Velioğlu'nun karşısında Özgür Bolu'dan sevgili Ufuk Çilesizoğlu vardı.
Velioğlu, Mali ve Caner'in olduğu yerde
Sohbetlerinin tiryakilik yaptığını bilirsiniz de,
Vaktin nasıl geçtiğini bilemezsiniz.
O derece verimliler bu manada,
Bir o kadar gır gırlar şart olsun.
Köroğlu Televizyonu Müdürü Rasim Özdemir de geldikten sonra gurup daha bir neşelendi, ortam daha bir hareketlendi.
Atışmalar, kakışmalar, paslaşmalar, paylaşmalar yarışıyor,
Cümleler kızışıyor,
Kimsenin kimseye en ufak bir kırgınlığı olmuyordu.
Bir türlü gözüme ilişmeyen,
Ama devamlı kulağımda sesi çınlayan "KERKENEZ"
Bir Bülent Velioğlu'nun başına konuyor,
Bir Caner Güngör'ün omzuna konuyordu.
Mehmet Ali Atalay, kerkenez'e bir şeyler söylüyor, sonra elinin tersi ile kovalayıp tekrar Bülent'e doğru uçmasını temin ediyordu.
Caner, kerkeneze gel gel yapıyordu.
Bir ara kerkenez tam Rasim Özdemir'e yönelecekti ki.
Rasim, hadi kalkın gidiyoruz dediğinde "Kerkenez" mevzusu bitmiş,
Kerkenez bir dahaki sohbette açılmak üzere yuvasına kilitlenmişti.
Orada olduğum süre içinde bu "kerkenez" kime aitti, hangi habercinin haber kuşuydu anlayamadım.
Ama şunu anladım.
Bu dost'lar, duayenler.
İyi gazeteciler,,
İyi arkadaşlar,
İyi haberciler,
İyi sohbetçiler.
"Kerkenez" mi.?
Evet.!
O yırtıcı bir kuş..!
Yerel basının amiral kuşu o.
Sahi.!
Şu Koç diyorum.
Serçe,
Şahin,
Kartal,
Doğan gibi kuşları otomobil markası yapmış yapmasına da.
Bu kerkenez'i niye unutmuş onu anlayamadım.
Lakin şuraya yazıyorum.
Av'ı için keşif uçuşları yapmayı seven bu doğan türü,
“Kerkenez” marka olarak bi gün iyi bir yere konacak.
Onu söyleyeyim.