Merhabalar sevgili dostlar. Son zamanlarda okuduğum haberler, köşe yazıları ve bizzat şahit olduğum vakaların birleşiminden sonra toplumsal açıdan çok derin bir yozlaşma sarmalı içinde olduğumuz yönündeki kanaatim perçinlendi.

Aslında bu yozlaşma dünkü mesele değil. 12 Eylül askeri darbesi ile depolitize edilen bireylerden oluşan yığınlar, Özal Hükümetleri döneminden itibaren bir kültürel ve ahlaki şok yaşadılar. Rahmetli Özal'ın “çağ atladık” şeklindeki özdeyişi doğruydu bu bağlamda. Ancak nazar-ı dikkate zerrece alınmayan nokta çağ atlarken kafaların ve zihniyetin önceki çağda kalmış olmasıydı. Şehirlerarası telefon görüşmesi için bir hafta önceden isim yazdırırken, birden bire dijital döneme geçince insanların hatları karıştı ve kaba tabirle “error verdiler”. Ve insanımız bu “error” durumundan kurtulabilmenin yolu olarak bildiği tek yöntemi, sistemi kapatıp açmayı seçti! Otuzdört senedir de maalesef o sistem yeniden açılma sürecini tamamlayıp işlevsel biçimde çalışmaya geri dönemedi. Doğal olarak da geçen bu sürede jenerasyon kabuk değiştirdi. Dallas dizisine ahlaksızlık olarak bakılırken, bugün çok eşliliği ön plana çıkaran ağalı-ırgatlı televizyon dizileri en çok izlenenler listelerinde en üst sıralarda kendine yer bulur oldu.

Komedyeninden siyasetçisine, din adamından iş adamına, bilim adamından esnafına kadar toplumun tüm katmanlarında çürüme o denli yoğunlaştı ki artık kokusu bile rahatsız etmeye başladı. İşin ilginç yanı bu yozlaşmadan şikâyet edenler türlü çeşit yaftalar yapıştırılarak geniş bir yelpazede ötekileştirildi, ötekileştirilmeye devam ediyor. Geçmiş dönemlerde bir Gulyabani uydurularak halkın olmayan bir korku figürü ile sindirilmeye çalışılması daha da yoğun biçimde devam etmekte maalesef. Örneğin Celal Bayar'ın kullandığı korku figürü “bu kış komünizm gelecek” şeklindeyken, dün şeriat oldu bu, bugün ise Ergenekon, paralel vs… Gücün geçici sahibi olan herkes, birileriyle hesaplaşma içerisine girdiğinden bir adım ileri gitme şansı bulamıyoruz. Elin oğlu Tanrı Parçacığı'nı (HiggsBozonu) bulmak için CERN'de, ya da evrenin sırlarını keşfetmek için kuyruklu yıldıza uzay aracı indirerek para harcarken biz olmayan parayı bilmem kaç odalı saraylara, Alman malı yeni makam otomobillerine harcamaya devam ediyoruz.

İnsana ve emeğe verilmeyen değer de tüm bu çürümenin odak noktasında. Daha çok para kazanma hırsı, Allah olduğunu iddia eden Firavunları bile kat be kat aşmış hale geldi ne yazık ki!.. Laf olsun diye vermedim Firavun örneğini… Tarihsel Mısır kaynaklarında belirtilen gerçeklere göre piramit inşasında çalışan işçilerin günlük yemek ihtiyacı, çevre çiftliklerden satın alınan büyük ve küçükbaş hayvanlardan teşekkül eder ve bu hayvanların bedeli bizzat Firavun'un cebinden karşılanırmış. Oysa tıklım tıkış madenlerde çalıştırılan insanların yemek ücreti patronlar tarafından karşılanmadığı gibi, evlerinden getirdiklerini vakit kaybı gerekçesi ile yukarı çıkıp yeme hakkı bile ellerinden alınmakta… İki bin küsur yıl önce, iki bin küsur yıl sonra…

Değerli dostlar, öncelikle kendi evimizin önünü süpürürsek çevre temizlenmeye başlar. Akıllı olmakta fayda var. Hepinize iyi haftalar diliyorum…