Sabun ve keseye karışmam
“O kadar istediğini bilseydim babasını da getirirdim.”
Ağzı laf yapan kadınlar böyle cevap verirlermiş.
Annem böyle bir şey demedi, ben de duymadım.
Ama kadınların, ”Hanım hanım bari babasını da getirseydin.” demelerini duydum.
Ve benim annemle başlayan kaplıca maceralarımız böylece sona erdi.
Bunun diğer adı; çocukluktan yetişkinliğe geçtiğimizin ifadesi idi.
Sonra Rahmetli babamla beraber gitmeye başladık kaplıcaya, ayaklarım yere basmaya başlayınca da kendim…
Yani kaplıca kültürünün ayrı bir yeri vardır biz Bolulularda…
Kaplıca sevenlerin günleri vardır; kimi biz gibi Pazartesileri sever, kimi Salıyı…
Kimileri de perşembeleri gider, ertesi gün Cuma ya; mübarek gün.
Ya tatil günleri…
Aaaaa! Kaplıca sevenler gitmezler, çocuğunu kapan gelir çünkü…
Bizim geçtiğimiz yollardan çocuklarda geçer, devran da böyle dönüp gider.
Ha bir de küçükçüler ve büyükçüler vardır.
Bizim için fark etmez, küçük olduğunda da gideriz, büyük olduğunda da…
Kaplıca olsun da…
Ramazan bayramında Küçük Kaplıcayı bakıma almışlar, dolayısıyla oraya gidemedik.
Ama Bayram'ın hemen sonrası gittik.
Ama konuya girmeden önce görevleri olsa da; vatandaşı düşünenlere, daha nezih bir hale getirmeye çalışanlara önce bir teşekkür edelim.
Ettik mi? Ettik!
Hadi o zaman kaplıcaya şöyle bir girelim.
Soyunma yerleri mükemmel olmuş; dolapların rengi, yerlere döşenen karoların rengi, duvarlara asılan tablolar uyum içerisinde…
Soğukluk bölümü?
Yıllar sonra fark etmiş olacaklar ki
İçeriye girenler üzerlerindeki kiri akıtsınlar diyerek, biri termal, diğeri soğuk duş koymuşlar.
Ama sanki millet alışverişte görsün misali…
Eğreti olarak tutturulan plastik borunun biri sağa bakıyor biri sola, altına girmek için iki büklüm olmakta cabası,
Keşke hemen girişe, bir iki kademeden oluşan yağmurlamalı bir duş sistemi düşünseydiniz de, içeri girmek isteyen, istese de istemese de suyun altından temizlenerek içeri girseydi.
Ana bölümün ana kapısından içeriye girdiğin anda, kaplıcanın o buğu dolu havasını arıyor gözler…
Kulaklarda gümbür gümbür akan suların sesini…
Ama ne görüyorsun, ne de duyuyorsun,
Ve kendi kendine,” Ben kaplıcaya değil de Orta hamama mı geldim ki?” diye soruyorsun.
Yıllardır akan kudretten gelen suyun kesileceği konusunda vahiy almış olacaklar ki; gümbür gümbür akan sulara musluk takmışlar.
Bunun başka bir türlü bir izahı var mı ki?
Sahi var mı ki?
İnsan bu ya; bazen Rahmani düşünüyor, bazense şeytani…
Bana da şeytan mı dürttü ne o an
“Ulan biz Köroğlu'nun torunlarıyız,
O Köroğlu ki; zenginden alıp fakire verirdi.
Devir mi değişti ne
Şimdi fakirlerin suyu alınıp, zenginlere mi veriliyor ki?”
Diye düşünmediysem de yalan olurdu hani.
Daha önceki,” Döblek havuza” başlıklı yazımızda' tuvalet ve traşlık neden kapatıldı?' diye sormuştuk.
İlgiler ise şifahen, sağlık açısından sakıncalı olduğunu ifade etmişlerdi.
Şimdi yine açmışlar, peki niye?
Sağlık açısından tedbir mi aldınız?
Yoooo!
Gene aynı…
Keşke, çıkışın hemen yanına Büyük Kaplıcadaki gibi bir kurna koysaydınız da, çıkan insan bir iki tas su döküverseydi şöyle yukarıdan aşağıya.
Ya da girişin üzerine, yukarıda ifade ettiğimiz yağmurlamalı duş sistemi yapılsaydı.
Havuzların başına birer tane yapılan şelaleye benzer şey, adı her neyse güzel olmuş.
Ama havuzlara su takviyesi yapan beyaz plastik borular olmamış.
Ya kaplıca finalini gusül abdesti ile yaptığımız o aslanağzı?
Gençliğini biliriz, şakır şakır akardı,
Zaman onu da mı ihtiyarlatmış ne? Sanki prostat olmuş, kesik kesik akıyor,
Ya Harharlık?
Aaaa! Havuz daraltılmış, su yine plastik borudan akıyor, resmen sırıtıyor,
Ama oturacak yer fikri fevkalade,
Daya sırtını uzat ayaklarını, terle; kese ve sabun için sıranı bekle.
İyi de Muhteremler!
Oranın altından da sıcak su geçirecek bir tasarım düşünseydiniz fevkaladenin fevki olmaz mıydı?
Şöyle sere serpe uzanan vatandaş terlerken size şükranlarını sunmaz mıydı?
Dedik ya yapılan şeyler güzel ama daha güzel olabilirdi,
Pis su giderlerinin akan suları almayacağını daha geniş tutulması gerektiğini çocuklar bile bilirdi.
Bu durum bu projeyi yapanın aklına nasıl gelmez ki?
Eksik olan para değilse, Ufuk zenginliği, gönül enginliği, estetik eksikliğimi ki?
Valla anlattıklarımız yeterli oldu mu onu da bilmiyorum,
Ama İl Genel Meclisinin toplantılarının 01.09.2014 tarihinde başladığını ve yoğun geçeceğini ve oldukça yorulacaklarını biliyorum.
Allah nasip ederse 01.09. 2014 tarihinde saat 17.30 da ben yine Küçük Kaplıcaya gidiyorum.
Eğer ilgililer;” Hoca! Kaplıcaya gidiyorsun kurna beğenmiyorsun, düğüne gidiyorsun zurna beğenmiyorsun.” diye düşünüyorlarsa,
O zaman kendilerini, beni yerinde ikaz etmeleri ve de yorgunluklarını atmaları için kaplıcaya davet ediyorum.
Kaplıcaya giriş ve çıkışta ayran soda ücreti benden,
Ama sabun ve keseye karışmam…