Öküz öldü…

30 veya 31. dakika idi, ceza sahamızın 5-6 metre önünde topa hamle yapmış, ayağa kalkamamıştı.

Sakatlanmıştı…

Antalya da oynanan bu maçta Antalyaspor'a 4-1 yenilince de İlk altı iddiamızdan da oldukça uzaklaşmıştık.

2007-2008 sezonunun son haftalarına da yaklaşıyorduk,

Ne yapacaktık?

Her takımın yaptığını; gönderecektik

Ama biz her zaman yapılanı yapmadık futbolcumuzu; ”Sen yoluna ben yoluma.” deyip kendisi ile baş başa bırakmadık.

“Öküz öldü ortaklık bitti.” diye düşünmedik

Başkanımız Sayın Necip Çarıkcı ve Genel Kaptan Sayın Osman Gürsoy ile görüştük ve futbolcumuzu sahiplendik.

Futbol bu, her şey oluyor; bizim içinde oldu.

Olmaz oldu ve İstanbul da oynanacak olan Play off maçlarına gitmeye hak kazandık.

Ve ilk maçımız için de Sakaryaspor karşısına çıktık.

Çıktık ta, 38 ve 45. Dakikalarda yediğimiz iki gol ile 2-0 mağlup duruma düşüverdik.

Sonra

59. dakika da İbrahim Parlayan'nın attığı golle durumu 2-1 e getirdik.

Pozisyon bulduk ama beklediğimiz o beraberlik golünü bir türlü bulamadık.

Ve Hocamız Serhat Güller, 83. Dakikada bizim,‘Sezonu artık kapattı.' dediğimiz,

Ama sakat diyerek gözden çıkarmadığımız ve kulüp olarak vecibelerimizi maddi ve de manevi olarak yerine getirdiğimiz,

Ve 6 haftadır sakatlığı yüzünden 18 yüzü görmeyen, son haftalarda antrenmanlara çıkmaya başlayan o kişiyi aldı oyuna.

Ve her şey bitti dediğimiz anda,

O oyuncu topla ilk buluştuğu 86. Dakika da, kornerden gelen topa ceza sahasının ortasında yükseldi,

Topa kafa ile vurdu, süzülerek giden top, aşukla maşukun kucaklaşması gibi kucaklaştı ağlarla.

Severek isteyerek, samimi ve candan…

Yanım da oturan yardımcı antrenör A.Şemsi Ediz vardı, dedim ki:

-Hocam bu Cenab-ı Hak'kın adaletinden başka bir şey değil.

İlginçtir maç o golle uzatmalara gitti, sonra penaltılara…

Ve yine ilginçtir ki; bizi finale yükselten son penaltı golünü de o attı iyi mi?

O futbolcu Cem Kargın'dı…

Hani bazen futbolcu 20 kişinin arasından vurur da, o olmaz denilen top iğne deliğinden geçer gol olur da;' hadi ya' denir ya,

Ya da

Bomboş kaleye vurursun da top gol çizgisinin üzerinden auta çıktığında; ”Ulan ben o golü popomla atardım.” Dediğimiz zamanlar vardır ya.

İşte o akla ters gelen zamanlar da Hakk'a sığınmak gerekir.

Açılımı ise adalet'tir, Hukuk'tur, Vefa'dır,' ah!' almamaktır. Çalışanının hakkını korumaktır, hak etmiş ise, çalışmasının karşılığını teri kurumadan vermektir, sahiplenmektir.

Derseniz ki; “Hoca maç yazısı mı yazıyorsun Cuma hutbesi mi?

Sen öyle diyorsun da,

Sakarya maçını Hakk'a hukuka bağlıyorsun da,

Peki, o zaman insan, final oynadığımız Eskişehirspor maçında girmeyen goller için, ‘bunlar maç öncesinde hak yemişler' diye düşünmez mi?”

Ne diyelim

O maçı da bilenler bilmeyenlere anlatıversin gayri.

Bu arada da Hutbemizi de diğer bir örnekle bağlayıverelim

Yüreğiyle oynayan ve Boluspor da çok iyi maçlar çıkaran bir adam,

Bu adam ki yine Manissapor maçında yine tekmeye kafa sokuyor, canla başla oynuyor,

84. dakika da Bir hava topuna çıkıyor ve sakatlanıyor…

Ama geriye kalan dakikalarda yine sahada kalıyor, takım eksik kalmasın diyerek amatörlük yapıyor.

Bu maçtan da Boluspor 3 puan kazanıyor ve o üç puan ki, Boluspor'a can veriyor,

Düşmemiz halinde ekonomik olarak büyük bir çıkmaza girecek olan Boluspor'un lig de kalmasına diğer arkadaşları ile beraber katkı sağlıyor.

Sakatlanan o futbolcuyu kulüp tedavi ettiriyor,

O da geriye kalan maçlarda ise takım arkadaşlarını hiç yalnız bırakmıyor,

Arkadaşları sahada, o tribünde koşuyor, bir oluyor.

Evinde odun taşır iken değil, Boluspor'a puan kazandırmak için sahada sakatlanan

Ve sakat sakat oynayıp amatörlük yapan bu adam, vefanın karşılığını istiyor.

Ama bu adam için kulüp profesyonelce düşünüyor,

‘Parasında indirim yapmıyor.' diyor.

Bu futbolcu da Daniel Zlatkov…

Yok mu ortası…

Yok mu amatörlük ile profesyonellik arası?