Perşembe günüydü..

Akşam olmak üzereydi.

Sokak lambaları yeni yeni tutuşuyordu.

“Ermiyip de, ermiyesice” dedi.

Sesi de, bestesi kadar güzeldi kadının.

Hicaz makamında saydırıyordu.

Oracıkta olanlar hemen bir orkestra kurmuş, bir telden küfür taksimine geçilmişti.

O an kanun yoktu amma, bütün sazlar taksime eşlik ediyordu.

Bu arada kadın karcığar'a dönmüş,

Ne olduğunu bilme e mi.?” diye gıyabında sövmüştü.

Az önce hayalet hükmünde, sessiz ama hızla geçen elektrikli bisikletli, kadının aklını almıştı.

Kadının sesi, cümlesi, elektrikli bisikletteki adamın peşini bırakmaya hiç niyeti yoktu.

Kelimeler meskun mahal hızını çoktan geçmiş,

Kadının sözleri/saydırdıkları adamın kulağına ancak yetişebilmişti.

Motordaki adam, tüm sözleri/küfürleri elinin tersiyle kulağından söküp atmış, kulağı ile omuzu arasına sıkıştırdığı cep telinden sevgilisi ile muhabbet eder olmuştu.

İki sevgili çift, yayalar için ayrılmış caddede işte bu yüzden yürüyemiyordu.

Caddede baba bir kalabalık vardı.

Ana yol trafiğe kapanmış,

Anne yavrusunu kucaklamış,

Bebeğin emziği ağzından fırlamıştı.

Engelli baba, yerde düşürdüğü pet suyunu arıyordu.

Oturma bankları boşalmış,

Yapraklar utancından dallara,

Kılıçlar gururundan kınlarına çekilmişti.

Bir Donkişot, az ileride atına binmek üzereydi.!

Mısırın tadı kaçmıştı.

Çiğ köfteci, bunların daha pişmesi lazım diye söyleniyordu.

Işıklar boşuna yanıyordu.

Her yer kapkaranlıktı.

Elektrikli bisikletler hala çok sessizdiler ama hızlıydılar.

Mavi bisiklet yolu yarılmıştı sanki.

Üzerinde bi Allah'ın kulu kalmamış,

İlk yapıldığında üzerine çıkmaya kıyılamayan bisiklet yolu,

Artık üzerine çıkılmaya korkulur hale gelmişti.

Sessiz motorun geçtiği rüzgarından anlaşılıyordu.

Sessizlik iyi bir şeydi oysa.

Caddedeki sessizlik ise korkunçtu.

O ara;

Bisikletliler kendilerine ayrılmış mavi yoldan usul usul geçiyorlardı.

Ön farları ve arka kırmızı stop lambaları ile çok havalıydılar.

Kendi aralarında muhabbeten konuşuyorlardı.

Motosikletler araç yolunu da çoktan teslim almıştı.

Tersten giden bir bisikletli trafiği tıkamış,

Bir diğeri geç fark ettiği yayaya çarpmamak için, kaldırıma park etmiş cipin eteğine sarmıştı.

Alt caddeden sünnet, iki sokak alttan düğün konvoyu geliyordu.

Birden ve aniden;

Yer gök siren sesleri ile dolmuş

Tüm hikaye durmuştu.

Diller tutulmuş, gözler konuşuyordu.

Bakışmalar sağdan sayma nizamındaydı.

Herkes bir anda kendine gelmiş,

İtfaiye, ilk sokağa girmiş,

Ambulans bir sokak öteden dönmüştü.

Polis sirenli ekip otosu caddenin bitiminde çakarları açık bekliyordu.

Bir anda herkes kendini düşündü.

Evini/köyünü/canını/anasını/bacısını/babasını aklına getirdi.

O anda sokaklar, caddeler kendine geldi.

Bir düzene girdi.

Bu düzen bu güzellik ne kadar sürecekti.

Kısa bir süre sonra, itfaiye yangını söndürmüş, zanlı ekip otosuna alınmış, hastanın yarası sarılmıştı.

Sirenlerin sesi kesilmiş, caddeye tekrar bir sessizlik çökmüştü.

Bir başka kadın kaçar gibi giden motorcunun peşinden saydırıyordu.

TRT Radyo 1'de..

Mahur makamında bir beste çalıyordu.

“Yemenimde hare var
Yüreğimde yare var
Ne ben öldüm kurtuldum
Ne bu derde çare var”