Neyse Falim…
‘Ne olacak bu Boluspor'un hali.'
Sayın Alaaddin Yılmaz'ın Bolu spor camiasına kattığı bir söz bu.
Şimdi herkes kullanıyor.
Daha önce de ifade etmiştik, ”Aşağı mahalle ŞEN misin, yukarı mahalle SEN misin.” misali her yeri gezerim.
Millet'in umurunda ne Tayyibettin, ne Ekmelettin, ne de Selahattin var.
Gittiğimiz her yerde; meyhanecisi de kahvehanecisi de, soruyor. Cami de İmam Efendi ya da müezzini soruyor,
Cemaat bile, ‘Esselamüaleyküm ve rahmatullah' deyip sağa selam verdiği anda, ben de o an sola selam veriyorsam yani göz göze gelmişsem o anda ekliyor.
Hocam ne olacak bu Boluspor'un hali…”
Bence şu hali ile zor bir sezon…
Çünkü bu sezona, daha önceki sezonların aksine, genç bir kadro ile başladık.
Hatırlar mısınız bilmem ama
Takımı gençleştirme operasyonunu, bu sezon ki kadar olmasa da 1995-1996 sezonunda da yapmıştık.
“Küme düşer.” demişlerdi; ama düşünülen olmamış aksine Konya da oynanan yükselme ligi maçlarına katılmıştık.
Hatırladığım kadarı ile 2001-2002 sezonunda da, yine bu sezona benzer şekilde takımı olduğu gibi gençleştirmiştik
Ama bu sefer ligde tüm çabalara rağmen tutunamamış, 3. Ligi boylamıştık.
Yani bu anlayışla kış beklersiniz yaz çıkabilir, yaz beklersiniz kış da çıkabilir.
Onun için biz bu soruya da ancak Nasrettin Hoca ile cevap verilebilir.
Hocaya sormuşlar:
-Eskiyen ayları ne yaparlar?
Demiş ki hoca:
-Kırpıp kırpıp yıldız yaparlar.”
Aynen öyle.
Biz de geçtiğimiz sezon yıldız sayılabilecek futbolcularla sezona başlayıp, bir iki değişiklikle sezonu tamamladık.
Yıldızlara bakıp fal tuttuk, umutlandık, ama yıldızları okumasını bilmeyince kefeni son maçta yırttık.
Baktık ki bu yol, yıldıza bakmakla bulunmuyor, yıldıznameyi okumak ta marifet ve zaman istiyor, bu nedenle yıldızlardan ağzı yana idareciler, yoğurdu üfleyerek yemeyi düşündüler.
Yoğurt deyince…
Hoca oturmuş gölün kıyısına, elinde bir kaşık; içinde yoğurt...
Sormuşlar,
-Hocam ne yapıyorsun?
-Göle maya çalıyorum
-Tutmaz ki!
-Ya tutarsa? Demiş hoca.
Yani anlayacağınız bu sezon idareciler ‘ya tutarsa' ya gelip takımı olduğu gibi gençleştirdiler.
Hoca 1995-96 sezonu dedin, moralimizi yükselttin, arkasından da tuttun, 2001-2002 sezonunu örnek gösterdin; çökerttin…
Ya muhteremler yukarıdaki satırlarda
“Yani bu anlayışla kış beklersiniz yaz çıkabilir, yaz beklersiniz kış da çıkabilir. Bu soruya da ancak Nasrettin Hoca cevap verebilir.” Dememiş miydik?
Versin o zaman!
Bir sohbet anında birisi Hoca'ya:
" Hocam, şu insanlar çok garip, hatta nankör. Kimi kışın soğuktan, kimi yazın sıcaktan şikayet ederler."
Hoca kaşlarını çatarak :
"Sus be adam!" demiş. " Bahara bir şey diyen var mı ?"
Yani bu gençlerin arasına, EN AZ DÖRT ANA FUTBOLCU KATIP kış ihtimalini ortadan kaldıralım.
Yıldıznameden vazgeçerken, papatya falına da bel bağlamayalım
Çünkü fal tutmalarla hep başarısız oluyoruz ve sonunda da;
“Burası Bolu, burada her şey böyle olu!”ya geliyoruz.
Bulmuşuz böyle araştırmayan, soruşturmayan, yorumlamayan, yargılamayan ve elalemin her dediğine körü körüne inanan saf ve temiz cemaati,
Doğru yanlış namaz kıldırmaya devam ediyoruz.
Muhteremler bu Hoca var ya hoca;
Yalnız söylemleri ile değil eylemleri ile bizdendir O!
İmbikten damıtılarak geçirilmiş; gülerken düşündüren, düşünürken güldüren sözleri her an çınlar kulağımız da.
Baktık anlatamıyoruz sıkıntımızı, hemen ‘Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!' misali koşar imdadımıza.
Beceremeyince bir işi, ister 'İpe un ser!' İster; ‘Acemi bülbül bu kadar öter.' de,
Transfer isteyenlere; “Parayı veren düdüğü çalar.” de,
Maddi destek almak için gidenlere; ”El elin eşeğini türkü çığıra çığıra ararmış.” de
Yazılanların yanlış olduğunu ifade etmek için;” Eşeğe mi inanıyorsun bana mı?” de
Boşluğu bulup giden futbolcuların arkasından, ”Hırsızın hiç mi suçu yok?” de
İtibarı bir yana, koltuğu bir yana koy; “Ye kürküm ye!” de.
Sonra koltuk senden ayrılınca “Düşmesem inecektim.” de,
Bu satırları yazana da iki kelam et;” Sen de haklısın!” de.
De babam de!
Yani uydur uydur yaz, uydur uydur söyle.
Devam edelim öyleyse.
Hoca bir gün çatıyı aktarmak için merdivene çıkmış.
Çıkarken de oğluna da,' sıkıca tut!' diye tembih etmiş.
Oğlan bir ara merdiveni bırakınca hoca düşer gibi olmuş, O arada da çocuk seslenmiş:
-Hoca babam! Küçük kıyamet nedir?
-A benim oğlum! Merdiveni bıraktığında düşer gibi oldum ya; işte o küçük kıyametti.
-Ya büyük kıyamet?
Düşseydim görürdün büyük kıyameti!
Kısacası, bu sezonu inşallah kazasız belasız atlattık atlattık,
Atlatamadık… Eyvahhhh!
Bir gün sultan Alaaddin sarayında oturuyormuş, bir bakmış cenaze alayı geliyor.
Akrabaları da üzüntü için de dövünüyor:
- Karanlık yerlere gidiyorsun! Gittiğin yerde ne ışık var, ne ateş! Ne tatlı var, ne börek!
Sultan Alaaddin'i almış mı bir telaş
- Subaşı Subaşı! Çabuk kalk kapıyı sürgüle! Bu cenaze mutlaka bizim eve geliyor!" demiş.
Uydu mu?
Tamamı uydu mu bilmem ama” Bu cenaze mutlaka bizim eve geliyor.” cümlesi uydu, hemi de iyi uydu.
Dedik ya; uydur uydur yaz, uydur uydur söyle.
Yazımızı tamamlarken Nasrettin Hocamıza Rahmet dileyelim,
Bu arada da
Hep Belediye Başkanımız Sayın Alaaddin Yılmaz soracak değil ya, bu seferde biz soruverelim;
“Başkan'ım ne olacak bu Boluspor'un hali.”
Neyse falim, çıksın halim mi?