Benim zamanımda kol saati çok önemliydi, öyle herkesin olmazdı. Arkadaşlarımdan birisine babası kol saati almış. Tam hayalimdeki gibi. Koluna takmış okula geldi. Hepimiz çok beğendik. Çocukluk işte, benim asla böyle bir saatim olmayacaktı. Bu saat benim olmalıydı. Karar verdim. Saati çaldım ve cebime koydum. Arkadaşım saatin çalındığını anladı ama kimin çaldığını anlayamadı.
Durumu öğretmenimize anlattı. Öğretmenimiz ‘Saati kim aldıysa versin’ dedi. Pişman olmuştum ama utancımdan ben aldım diyemedim. Bu sefer öğretmen farklı bir yöntem denedi. Hepimizi tahtaya dizdi ve gözlerimizi kapattırdı. Bu benim hayatımın en utanç verici sahnesiydi. Ceplerimizi teker teker arayarak saati buldu ve sahibine verdi. Hepimiz gözlerimizi açtık, öğretmen bana hiç bakmadan derse devam etti.
Yıllar geçti, öğretmen oldum ve öğretmenimle karşılaştım. Kendisine o günü hatırlattım ve sordum ‘Hocam’ dedim ‘Ben o gün saati çaldığım halde tek bir kelime etmediniz, beni incitmediniz.’ Neden böyle yaptınız? Diye sordum. Hayatımda unutamayacağım şu cevabı verdi, dedi ki ‘Siz gözlerinizi kapattığınızda ben de gözlerimi kapattım.’
Bu alıntı öğretmen profilinin yanında, benim de hayatımı yönlendiren çok değerli öğretmenlerim oldu. Bununla birlikte acılarımın dinmediği, hala etkilerinin benden kaybolmadığı, kaybolmayacak olan öğretmenler de hayatıma girdi. Köyümüz Bolu kaplıcalarının batısında üç km uzaklıkta 60 haneliktir, ormanın kucağında yeşille bütünleşen köyümüze ilkokul yeni yapıldı. 25 kişilik öğrencisiyle birleşik eğitim yapılıyordu. Köyümüze ilk gelen öğretmende okudum. İlkokul öğretmenimiz sarhoş geldiği günler olurdu. Onun ağız kokusundan bunu hissederdik. Ev ödevi verirdi, doğru dürüst ders vermediğinden ev ödevini yapamayan öğrencileri odunla döverdi. Okula almış olduğu topu bize verir, biz bahçede top oynarken öğretmen odasında masanın üzerinde uzun zaman uyurdu. Bazen köyümüzün marangozu olan rahmetli olan abimizin yanına sık sık giderdi, biz de bahçede oynardık. Tek iyi tarafı doğanın içinde, okul bahçesinde mutluluk içinde oynadığımız oyunlardı. Korkumdan dersleri, ödevleri Sanat Endüstri Meslek lisesine giden amcamdan öğrenir, okula giderdim, böylece dayaktan kurtulurdum. Yaşıtlarımın da öğretmenimizle olumsuz anıları mutlaka vardır. İlkokulu pekiyi ile bitirdim.
Babam beni sanat endüstri meslek lisesine yazdırdı. Köyden üç kilometrelik yolu kaplıcaya kadar yürürdüm. Orman işletmesinde çalışanların çocukları için okul servisi vardı. Köyden gelen çocukları bindirmek istemezlerdi, kaçak olarak binerdim. Fakirdik, kaplıca minibüslerine binecek param yoktu. İki yıl sonra Bolu vakıflar yurduna aldılar. Orası köye gidip gelmekten daha rahattı.
İlk gün ilk derse matematik öğretmenimiz geldi. Matematik kitabından 25. Sayfaya kadar ev ödevi verdi. Ben kitaptan her sayfayı olduğu gibi yazdım. 25. Sayfaya gelmeden az sayfalı defterim bitti. Ödevim bitmedi.
Matematik dersinde öğretmenimiz ödevlere bakıyordu. Öğrencilerin çoğu köylerden geliyordu. Ben sınıfın ortasındaki sırada oturuyordum. Ödevlerini yapmayanlara soruyordu. Neden ödevini yapmadın? Öğretmenim dombayları güdüyordum, yapamadım. Lan dombayanlar iyi kaymak veriyor mu ? Alaylı sorusunun yanında öğretmenin attığı tokat sınıfta yankılanıyordu. Daha sıra bana gelmeden, başıma neler geleceğini bilmeden, korkudan titriyordum.
Sıra bana gelmişti, sen sadece problemleri çözecektin, ne bu böyle? Kitabı olduğu gibi yazmaya çalışmışsın. Kalk ayağa dedi, titriyordum.
Adın ne senin? Şükrü.
Tükrü mü?
Ben dilime basıyordum bazı harfleri s,ş,r,z düzgün telaffuz edemiyordum. Bana Şakir de, şamarı yapıştırıyordu, şeker de, paat, kalk tahtaya dedi. Tahtanın önüne dikildim, diğer çocukların ödevlerine bakmaya başladı. Zilin bir an önce çalmasını bekliyordum. Zaman geçmiyordu. Sınıfın önünde beni dövdü, donuma işedim. Zil çalınca okuldan kaçtım. Okula gitmemeye karar verdim. Bir hafta okula gitmedim. Dedem yalvarıyordu. Okula gitmen lazım, öğretmen dövebilir, okumazsan adam olamazsın, ısrarla benimle uğraştı. Dedemi kıramadığım için tekrar okula başladım. Kaç tane köyden gelen çocuğun okulu terk ettiğini gördüm. Artık ödevlerimi nasıl yapacağımı öğrendim. Demli çay içip gece yarılarına kadar, gaz lambası ışığında ders çalışıyordum. İlk yazılıda matematikten dokuz aldım. Matematik öğretmeni artık bana dokunmadı. Öğretmenlerim sözlüye kaldırdıklarında kıpkırmızı kesiliyordum, alay edeceklerini düşünerek tek bir kelime söylemeden oturuyordum. Bütün derslerden yazılılarda harika notlar alıyordum. İlk zaman öğretmenlerim kopya çekiyor düşüncesinden başımda bekleyenler oldu. Çok güzel notlarla dolu karnelerle, Sanat Endüstri Meslek Lisesi’nin Orta kısmını Pekiyi ile bitirdim. Lise kısmına elektrik bölümü yeni geldi, imtihanla alıyorlardı, imtihanı kazandım. Öğretmen okulu imtihanlarını da üçüncü olarak kazandım. Öğretmen okuluna gitmeye karar verdim. Öğretmen olmak istiyordum. Müdür muavinimiz oğlum ben seni yıldız teknikte okutmak istiyorum, burada kal dedi. Ama ben öğretmen okuluna gitmeye karar verdim.
Kendim diplomamı aldım, öğretmen okuluna gittim. Kapıya asılmış imtihanı kazanan öğrencilerin listesine bakıyordum. Üçüncü sırada olmam beni gururlandırdı, bir o kadar da heyecanlı idim. Okul hademesi beni müdür muavini odasına götürdü. Hoş geldin dedi diplomamı aldı. Hademeyi çağırdı, bize iki çay getir dedi. Şaşırdım, çaylar geldi, ellerim titriyordu. Çayı nasıl içecektim. O ara müdür muavini dışarıya bir evrak getirmek için çıktı. O sıcak çayı, o gelinceye kadar içiverdim, boğazımın halen yandığını hissediyorum. Bana seni sınıf başkanı yapacağım dedi, hayır hayır ben hiç yapamam dedim. Kaydımı yaptı, sınıfımı söyledi, okulun açılış tarihini bildirdi.
Artık öğretmen okuluna başladım, öğretmen olacağım. Çok seviniyordum. Çocuk eğitimi psikolojisi dersimize beni kayıt yapan müdür muavini geldi. Dersi anlatırken benden de sanki birşeyler anlatıyordu. Benimle çok ilgilenmeye başladı. Dersten sonra evrakları benden müdür odasına gönderirdi. Benimle konuşur sohbet ederdi. Son sınıfa geldim, staj yapacağız köy okullarında, iki ay ders vereceğiz, uygulama dersi. Öğretmenim beni yanına çağırdı. Sen küçücük problemi büyütüyorsun, Demosthenes bir saatte iki kelimeyi bir araya getiremezmiş, çakıl taşlarını dilinin altına koyarak çalışmalar yapıyor ve kekemelikten kurtulduğu gibi on bin kişiye saatlerce hitap etmiş, dünyanın ünlü hatiplerindendir, dedi. Sen artık köyde lider olacaksın, öğrencilerin önünde ders vereceksin, köylüyü aydınlatacaksın dedi. Stajda ders verirken dinlemeye geldi. Staj bitti,uygulama notuma dokuz aldım.
Öğretmen okulunu bitirdikten sonra Konya Selçuk Eğitim Fen bilgiler bölümünü bitirirken, Uygulama dersim yine dokuzdu. Ama hayatımda hazırlıksız toplum önüne ne zaman çıkarsam yine kilitlenip kalıyorum. Mutlaka önceden hazırlık yapmalıyım.
Artık günümüzde öğretmenler daha da bilinçli. Geçen haberlerde Ağrının bir köyünde öğretmenlik yapan, Gamze Çalı izledim. Sınıfı kendi temizliyor. Sobayı yakıyor. Öğrencilerini okulda karşılarken kucaklıyor. Şunu söyledi ‘’Biriktirmiş olduğum bilgileri onlara aktarırken, daha da çok şey öğreniyorum. Öğrencilerimin hayalleri mesleklerine kavuşmaları, benim hayalim onların hayallerine kavuşmasıdır.’’ Eğitimde ‘’eti senin, kemiği benim.’’ Felsefesinde çocuğa hakaret ve dövme değil, onu en güzel şekilde birlikte eğitmek için öğretmene teslim ediyorum düşüncesidir. Geleceklerini yıktığınız çocuklardan korkun. Bir zamanlar Edison’u kovan öğretmenlerin karşısına Edison bilim adamı olarak çıktı, dünyamızı aydınlattı. Değerli annesi olmasaydı, karanlıkta kalacaktık. Meslektaşlarımın, insan mimarı öğretmenlerimizin en kalbi duygularımla günlerini kutlar, sonsuz başarılar dilerim.