Habere..!
Bosna'dan döndükten sonra bir tv'de kulak misafiri olmuştum.
Misafir olduğumuz şu dünyada,
Uğraştığımız işlere bak dedim içimden.
Kızdım harbiden.
Bu ne ya dedim..! hayıflanarak.
23 Dersliğin 1090 öğrencin,
Her yaştan, cinsten, görüşten, duruştan mürekkep,
62 öğretmenin var.
Konuyu komşuyu ve kızan'larını saymadan,
Sana kızanları saysam,
Bolu'dan Mersin'e yol olur diye geçirdim içimden Farsça,
Türkiye'yi dolandım şöyle bir Türkçe.
Mecazen;
Osmanlı'ya kadar gittim.. Osmanlı, Osmanlı..
Civarımda dönmeden hemen oracıkta Hz. Mevlana'ya bir Fatiha okudum.
Konya'ya varmadan, makastan döndüm.
Bolu Dağında ayaküstü Köroğlu ile sohbet ettim o malum konuyu açtım.
Senin devrinde nasıldı ahval diye bir soru şey'ettim.
Ege'deki,
Poturlu/saltalı/kamalı efelerin ağzını bıçak açmıyordu.
Cephedeki,
Nene Hatun kızgındı.
Karadeniz'de takalar, İstanbul'da martılar demir atmışlardı limana.
Akören köyü mezarlığında yatan,
Sağken alnı secdeden kalkmayan rahmetli Emine ninem üzgündü.
Muallim Mektebi mezunu rahmetli babamın karma sınıflarda,
Sıra üstünde namaz kılmayı öğrettiği anıları düştü,
Akıl kakülüme.
Sakın yanlış anlamayın dost'lar amma.
Yukarıdaki mecaz buluşmalar,
İlahi İleri'nin Müdürü diye tebessüm ettiğim,
Mersin İlinin Akdeniz ilçesinin İleri Ortaokulu Müdürü yüzünden.
Bu haddini ve görev tanımını aşan İleri'nin Müdürü,
“Kız ve erkek öğrenciler yan yana oturmayacak” diyesiyMİŞ.
Üstelik bi de süsleme ve üst'leme yapmış aklı sıra.
Hangi veli ve öğrenci itiraz edersey'MİŞ;
“Müdür beyin talimatıdır” denilecek'MİŞ.
İş temenni boyutunda dahi olsa; fikrimce..
“Ben yaptım/dedim oldu” devirleri bitti.
“Rahat/hazır ol” komutları sona erdi.
“İleri marş'lar” tarih oldu.
“Yan yana oturamaz”
Cümlesi böyle yek'ten olmaz.
Yani senin demenle/isteğinle/dilemenle olmaz.
Şimdi ayıkla pirincin taşını.
Attığın taş ürküttüğün kurbağaya değdi mi.?
Kuyuya taş değil, bana göre pirinç tanesi atmış oldunuz.
Şimdi sadece senin civarın/ilçen/şehrin değil,
Ülkenin bir çok siyasi aktörü bu malzemeyi kullanacak.
Birileri attığın o pirincin lapasını, çorbasını, pilavını keyifle mideye götürecek.
Sayende ıslanmış pirinci,
Yine - yeni - yeniden..!
Bakalım kuyudan kim çıkaracak sayın Müdür.
Daha yeni..!
Bosna ziyaretimizden döneli iki gün olmuştu amma.!!
Bosna'da el ele camii'ye namaz kılmaya giden iki genci anlatmak elzem oldu.
Tek başıma Baş Çarşı'da Gazi Hüsrev Bey camii'ne doğru yürürken,
Önümde genç bir erkek makamında ezan okurken, genç kız arkadaşının koluna girmiş halde yürüyorlardı.
Çocuk ezan okumayı bitirmiş, aynı camii avlusuna peş peşe girmiştik.
Şadırvanın önünde erkek çocuk montunu çıkararak arkadaşına vererek abdest almaya durmuştu.
O an yüreğim yandı, ellerim/yüzüm alev aldı.
Mostar Köprüsünün altından geçen,
Alperenler tekkesinden doğan nehir bile bu alevi, bu mahcubiyetimi söndüremez diye düşündüm.
Genç kız ve genç erkek namaz kılmak için birlikte camii'ye girdiler, o öğle vakti.
Sonra,
Canlı gözlerle namazdan sonra onların aynı yerde buluşup,
Yine el ele tutuşarak, huzur eklenmiş yüzleri eşliğinde mutlu bir şekilde camii avlusundan yaşadıkları hayata döndüklerini gördüm.
Biri birilerini seviyorlardı bu çok belliydi.
Ama daha ileri..
Daha büyük ortak AŞK'ları vardı.
İşte o çok mühimdi.
Yaratılanı seviyorlardı,
Yaratan'dan ötürü.
“Çağ dışı” diyerekten hoplayan,
Okul aile birliği kadın başkanına da şu hatırlatmayı yapalım ki, pirinçlerin hakkı yenmesin.
Her ne ise o kast..!!
“Çağ dışı” dediğiniz şey.
Cephede savaşan Nene Hatun,
Başı kapalı anam,
Alnı secdeden kalkmayan nenem,
Tekkeli dedem değildir.
Umarım.
“Çağ dışı” dediğiniz şey,
Bosna'da
Gazi Hüsrev Bey Camii'nin avlusuna el ele girip,
Namazlarını kıldıktan sonra,
Yine avludan birlikte çıkan o genç erkek ve o genç kız değildir.
Umarım..!