Aynı atmosferin,

Aynı hayat ikliminin insanlarıyız.
Aynı yağmurlarda ıslanıyor,

Aynı rüzgarlarla savruluyoruz.
Bel altından ıslanıyor,

Bel altından yel alıyoruz.

Bir kudreti olmasaydı yaradılışımızın,

Yerçekimi olmasaydı yer yuvarlağının,
Sapır sapır dökülürdük şu dünyadan.

Su değirmenlerinden, bu ülke bu vatan için, avuçlarıyla su taşımaya dahi meyilli insanlarımıza eziyet ediliyor ya;

İşte ona canım yanıyor.

Diller tuzlanmış,

Gönüller buzlanmış ne elem.!

Keder,

Kapımızda..

Kader

Yanı başımızda.

Beis yok,

Aldırış yok,

Külfet yok,

Muhasebe yok,

Sabır yok,

Tevekkül yok,

Şükür yok,

Merhamet yok.

Güller ve karanfiller konuldukları mekanlardan artık utanır olmuş..

Ne gam;

Ama zarar vermekte üstlerine yok.

Bel altı, bel üstü diye bir şey kalmamış,

Yer değiştirmiş sanki..

Alttaki üste, üstteki alta gelmiş.

Uzuvlar, kalemler, imzalar terörize olmuş.

Yazık.

Müsvedde defterinde bile görmeye alışkın olmadığımız kelimeler,

Dize,

Karalama kağıdının dahi hicap duyacağı cümleler,

Gırtlağımıza kadar dayanmış ki;

Tilki cinliğinden,

Karga gülüşünden,

Aslan heybetinden,

Fil ağırlığından,

Kaplumbağa yaşından,

Ceylan ürkekliğinden,

Tavus ihtişamından,

Horoz ötüşünden,

Tavuk yumurtasından,

Bülbül sesinden,

Eşek yükünden,

At eyerinden utanır olmuş.

Beşeriymiş, insanmış, canlı/cansız imiş kimin umurunda.

Cansız bir bedene dönüşünceye,

Bel altından başlayıp,

Yerde pas pas,

Asıda halı/kilim misali vur gitsin.

Ebedi bir alışkanlık,

Edeb'inde gizli bir hırs, haset ve bağlı hezeyanlar var kimilerinde.

“Edep Yahu” sükut etmiş,

Maksatları aşarken, Avşar boylarını çoktan unutmuşlar.

Sadece kendilerine ait bir dünya maksadıyla, şahsımıza mahsup, rüzgarlarımızla herkesin hasta olmasını bekleyenler var.

Hastalık derecesinde hasta,

Acılarımız sanki hiç bitmeyecek mahiyette yastayız.

Şuruplar acı,

İlaçlar can yakıcı,

Sözler incitici,

Cümleler kırıcı.

Tedaviye muhtaç diller, yürekler, su geçirmeyen kilden oluşmuş sanki.

Yüze güleç yüzlerin ardına saklanmış tuhaf duvarlar,

Bir garip haller iklimi var şu sıralar bildiğimiz iklimlerden ayrı.

Aydın dediklerimiz,

Karanlık,

Karanlık dediğimiz yerler nur olmuş haberiniz/miz yok.

Ben bilirim, aydınım, aydınlatırım, yazarım, çizerimciler,

Yaşadığımız alanları gözyaşı gölüne çevirenlere göz kırpar olmuşlar.

Ona yanarım.

Ve sığınarak,

Dileyerek,

Dilenerek derim ki;

Bu bozulmayı onarmamız için bize güç ver,

Kalplerimizi düzeltmemizi bize nasıp et Yarabbim...