Onlar ve 12 Eylül…
Tanrı Dağlarında başladı bu sevda,
Sonra bir kıvılcım düştü gönüllere Türkistan'dan
Ahmet Yesevi Ocağından…
Onlara ‘Yesevi Dervişleri' dediler,
Onlar da
Malazgirt Zaferi ile Anadolu'nun her yanını Türk İslam Ülkesi eylediler.
Türk'ün töresini, Türk'ün ilini İslam ile yoğuran, İslam ile kaynaştıran ve
Ahmed Yesevi Ocağında kaynayan, pişen, kavrulan ve de Türkistan'dan yol alan sevdalıların ocağı;
Anadolu da Ülkü Ocağı oldu.
Onlar
Türkiye Cumhuriyetine, vatana, bayrağa ve İslam'a
Esaret altındaki Türk İllerinde inim inim inleyen esir soydaşlarımıza mektup oldular,
Pullarını ise gözyaşları ile yapıştırdılar.
Aç kaldılar, tabutluklara girdiler, süründüler, yağlı ilmiklere gittiler,
Ama sevdadan vazgeçmediler.
Son Türk İslam Toprağında Emperyalistler bir tezgâh kurarlarken
Ve neticesinde
Mahalleler, sokaklar kurtarılmış bölge olurken,
Ve kızıl bayraklarla gövde gösterileri yapılırken,
Birileri anasının yanında oturur
Bir diğeri karısının koynunda mışıl mışıl uyurken,
Ve
Her şeyi Ulu Yaradan'a bırakıp, ‘Allahüekber' diyerek sadece kendilerini kurtarmaya çalışırlarken,
Ve de nedendir anlaşılmaz, devletin polisi jandarması bu olaylara sessiz kalırken,
Onlar
Başbuğun yolunda,”…Ülkücü Türk Gençliği olarak ,
Komünizme, Kapitalizme, Faşizme, Siyonizme,
Ve her türlü emperyalizme karşı,
Mücadelemiz son nefer, son
nefes, son damla kana kadardır…” diyerek etmiş oldukları yeminlerinden dönmediler.
Kurşunlara hedef oldular, Bolu'dan Zeki Bük ve Rahmi Aktaş, Düzce'den Mehmet Altın olmak üzere 5000 şehit verdiler ama baş eğmediler.
Korkmadılar çekinmediler.
Davalarından vazgeçmediler.
Ve o 12 Eylül…
Emperyalizmin uşakları
Araştıran, soruşturan, okuyan, yorumlayan bu insanların üzerinden bir silindir gibi geçti.
Ama
Sandılar ki tükenecekler…
Sandılar ki bitecekler…
Sandılar ki pes edecekler…
Onlar
Çok ama çok çileler çektiler, Yusufiyelere girdiler, işkenceler gördüler,
Zulmün darağaçlarında, boyunlarına geçirilen yağlı urganların halkalarından son kez bakabildikleri sema da; kendilerini karşılamak için uçuşan Bedir`in, Malazgirt'in Çanakkale`nin ve Sakarya`nın şehitlerinin mübarek ruhlarına gülümseyip, Kelime-i Şehadet getirerek, Kuran ve Türk bayrağı ile bu dünyaya veda ettiler.
Her türlü baskı ve tehditlere rağmen direndiler.
Ne Yüce Yaradan'a, ne de bu devlete isyan etmediler; imanlarını vatanlarını bayraklarını davalarını kirletmediler.
‘İlay-i Kelimatullah' dediler, şükür makamında tevekkül eylediler.
Davalarından vazgeçmediler.
Onlar
Anadan babadan yardan ayrı kaldılar,
İş aradılar açık kapı bulamadılar, bırakın adamı insan yerine bile konulmadılar.
“Kendimiz için değil; Türk Bayrağı, Türk Vatanı içindi. Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü içindi” dediler.
“Allah içindi Peygamber içindi; sizin içindi.” dediler,
Dinletemediler…
O şartlardaki Türkiye gerçeğini göremeyenlerin
“Memleketin askeri var, polisi var, jandarması var size mi kaldı memleketi kurtarmak.” sözlerini bol bol dinlediler.
Vefa göremediler
Ama yine davadan dönmediler.
Vefa göremeseler de hiç küsmediler…
Çünkü
Soyu Hazreti Nuh'un oğlu Yafes' den başlayan ve Tanrı Dağlarından çıkan bu Bozkurtların, Alperenlerin abdestleri sağlamdı,
Abdestlerini Orhun'un kaynağından Türk olarak almışlar,
O bedeni İslam'ın ruhu ile donatmışlardı.
12 Eylül silindir gibi geçmesine rağmen üzerlerinden dağılmadılar,
Sırtında seccade elinde tesbih; dava adamı edalarında ortalıkta dolaşanlar, gömlek üstüne gömlek değiştirirlerken
Onlar
Başbuğ Alparslan Türkeş'in kutlu Türk İslam yolundan ayrılmadılar,
Yesevi Dervişi Yunus Emre'nin
“Biz sevdik aşık olduk,
Sevildik maşuk olduk,
Hem dem yeniden doğarız
Bizden kim usanası.” sözlerinden ilham alıp,
‘Ya Allah Bismillah' deyip yeni bir aşk ve yeni bir şevk ile toplandılar.
Pek çok 12 Eylüller geldi geçti,
O günün en büyüğü, Kenan Evren'in dönemi bitti.
Ama çile ile kardaş, yüreklerinizdeki gönüldaş, zor günlere yoldaş olan ÜLKÜCÜLER hiç bitmedi.
Türkiye Cumhuriyetinin bölünmez bütünlüğüne, Türk Birliğine,
Türk İslam ülküsüne inanmış olan Ülkücüler
Dün ‘ BİR' diler bugünde birler, dün ‘İRİydiler bugünde iriler, dün ‘DİRİ'ydiler bugünde diriler.
Dün varlardı, bugün de varlar, Allah'ın izni ile yarınlarda yine var olacaklar.
Onlar
Davalarından, Türk İslam Ülküsüne olan sevdalarından son nefere ve son nefeslerine kadar vazgeçmezler ki…
Ahmet Yesevi Hazretlerinin ocağından tütmeye başlayan
Ve bugün
Aynı duygularla aynı heyecanlarla devam eden Ülkü Ocaklıların nesli bitmez ki…
Hatalarından ders alan, ham iken pişen ve pişerken yanan,
12 Eylülleri yaşamış Ülkücüler için bu günler ne ki…
Hem Ülkücülük bir davadır, siyaset değil ki; tükenmez ki…