Okul müdürleri ne iş yapar…
“Bolu'da iki meslek lisesinin futbol maçı karşılaşmasından sonra Türkiye ye malzeme olduk ya.
Sorumlularını da hemen buluverdik.
Kimler?
Öğretmenler!
Hadi canım…Ya öğretmenleri bu hale getirenler, ya bir ülkenin geleceğini inşa eden öğretmenleri, düz memur gibi görenler…
Esas suçlular siyasiler!
Aynaya bir baksalar kendilerini de görecekler.
Eskiden, kendisine teslim edilen o masum yavruyu öğretirken eğiten öğretmenlerimiz,
O öğretmenlere değer veren, evladını Eti senin kemiği benim.” diyerek teslim eden velilerimiz,
“Öğretmenim canım benim canım benim, seni ben pek çok severim
Sen bir ANA sen bir BABA, her şey oldun bana,
Okut öğret ve nihayet yurda yararlı insan et.” diyerek şarkılar söyleyen öğrencilerimiz vardı.
Ya şimdi?
Öğrencisine şiddet uygulayan birkaç öğretmen,
Çocuğunu, evde eşek sudan gelinceye kadar döven ama öğretmenin çocuğunu azarlamasına tahammül edemeyen veliler,
Ve bu velilere şirin gözükmek isteyen siyasiler yüzünden
Ne o ANA BABA olan öğretmenlerimiz, ne o” eti senin kemiği benim.” diyen velilerimiz ne de o öğrencilerimiz kaldı.
Sahi bu şartlarda okul müdürleri ne iş yapar?
Ben söyleyeyim!
Okulda pencere kırılır, çatı akar, kalorifer patlar, fotokopi makinası vardır, bakım ister, toner ister.
Kapılar kapanmaz marangoz, temizlik için malzeme ister.
İster de, bunlar da para ister.
Ne yapsın müdür? O da devletten para ister.
Milli Eğitim de, ”Yeterli ödenek yok, bana görünme de kime görünürsen görün.” der!
Bakarlar ki Elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz”.
Onlarda,
Okul Aile Birlikleri ile beraber kermes, çay düzenlerler. Kapı kapı dolaşıp dilencilik yaparlar.
Yani Eğitim ve öğretimin daha iyi şartlarda sürdürebilmeleri için ayıracakları zamanı, okula para bulmak için harcarlar.
Ya öğretmenler…
Onlarda iktidarların veliye şirin gözükme arzuları yüzünden yerlere düşürüldüler.
Okula geç gelen çocuğa, nedenini bile soramadılar; sorduklarında veliler kapıya dayandılar.
Çocukların kavgalarında hakemlik yaptıklarında velileri karşılarında buldular.
Yetmedi!
Veliler; ‘Milli Eğitim Bakanlığı Alo 147 Şikayet Hattını' aradılar.
Öğretmeni de” lan ne haliniz varsa görün.” durumunda bıraktılar.
En yukarıdakiler,
‘Memlekete kaliteli insan nasıl yetiştirilir.' düşüncesine değil, 'sistemi nasıl değiştiririz.' le uğraştıklarından, öğrencilerimizin EĞİTİM yönüne hiç bakamadılar…
Öğretmenden evrak üzerine evrak sordular.
Ama EĞİTİM yanına hiç hatırlamadılar.
Bu veliye dayalı ve vatandaşa şirin gözükmenin beraberinde getirdiği, sistemsiz sistemsizlik yüzünden,
‘Çocuğumu eğit' diye okula veren velinin; öğretmeni eğitmeye, işini öğretmeye kalkması yüzünden
Yalnız ve çaresiz kalan Öğretmenler,
Öğrenci okula geç gelmiş; bırak gelirse gelsin,
Kurallara mı uymuyorlar ses etme,
Anasını babasını saygı duymuyorlar mı, saygısızlık mı yapıyorlar elleşme…
Derste ellerinde cep telefonları ile oyun mu oynuyorlar; bir şey deme!
Büyük küçüğünü sevmiyor, küçük büyüğüne saygı göstermiyor mu?
Sıraya girmiyorlar mı, karşısındaki konuşurken dinlemiyorlar mı?
Yerli yersiz bağırıp çağırıyorlar mı?
Hiçbir şey söyleme!
Kavga mı ediyorlar seyret! Haklıyı haksızı ayırma,
Sigaramı içiyorlar, bir kenara çekip zararlarını anlatma,
Tembellik mi yapıyorlar, dokunma; azarlama, bağırma…
Yani
Dersini ver çık sonra 'Sal çayıra mevlam kayıra.' durumunda kaldılar.
Dinen insanı ‘Yaratılmışların en şereflisi insandır.' gözü ile görenler,
Ya da Başöğretmen Atatürk'ün” Eğitimde tek fert dahi feda edilemez” sözünden hareket edenler ise
“Güzeli, çirkini, doğruyu yanlışı öğretirim,
Ben bu vatana hayırlı evlatlar yetiştirmektir görevim,
Çünkü ben öğretmenim,
Çünkü ben özüm, yavrularımız ise gözüm,
Öğretirken eğitmektedir çözüm,” derken,
Haklıyı haksızı, doğruyu yanlışı, güzeli çirkini öğretirken,
Veli- müfettiş arasında ‘ne şehittir ne gazi…' oldular.
Bir insan hayatında en önemli yeri tutan EĞİTİM i hatırlamayan,
Öğretmeni;
Veli, müfettiş arasında bırakıp, ellerini kollarını bağlayıp bu sistem içerisinde yalnız bırakan,
Ve
Toplum kurallarını,
Hak, hukuk ve adaleti, doğruyu ve de yanlışı okul yıllarında öğrenemeden büyüyen bir neslin
Uyuşturucu bataklığına saplandıklarında ya da kavgalarında çözümünü polis,
Haklıyı haksızı ayırmayı da hâkim, savcı, avukat yapar.
İşine geç gidiyorsa, işini iyi yapmıyorsa, kaytarıyorsa, müdürü azarlar,
Alın terini, helal kazancı, haramı helali emeğin değerini bilmiyorsa
Bu yetişkin insanlara
Cuma hutbelerinde imamlarımız öğüt,
Karşısında sigara içenlerin cezasını Cumhurbaşkanları verir.
Haaa!
Okul maçlarında kavga edenlerin cezaları da maçlar iptal edilerek verilir.
Ah güzel devletim ahhhh!
Veli ekonomik şartlar altında boğuluyor, çocuğuna ayıracağı zamanı ek bir işe ayırıyor,
Çocukların ilk eğitiminin ailede başlaması gerekirken
Ana evde oturmuş, televizyonlarda gelin kaynana kavgalarını seyrediyor,
Sahipsiz kalan öğretmenler ise çaresiz sisteme uyuyor.
Sonra olan da çocuklarımıza, geleceğimize oluyor.
Kısacası
Ektiğimizi biçiyoruz o kadar.
Yazboz tahtası haline getirmiş olduğumuz Milli Eğitim Sistemi ile uğraşacağımıza,
Öğretmenleri velinin elinde oyuncak yapacağımıza,
Polisiye tedbirler ile günlük çözümler bulacağımıza,
İtibarı yerlerde sürünen öğretmenlerimizi kaldırın ayağa,
Ağacı yaş iken eğitecek Öğretmenimizi verin bize!