Çok yakın dosttum Ahmet Uslu. Yaklaşık 30 yılını, köy-köy, kasaba-kasaba gezerek, bu muhteşem Çanakkale ruhunu, il-il gezerek, bizlerin ayağına kadar getirerek bir özel müzenin Seddülbahir müzesinin güzelliğini yansıttı bizlere. Belediyelerinde Çanakkale gezileri olması gereken bir kültür hizmetiydi. Şehitliklerimiz. Herkesin gidip görmesi gereken yerlerdendi. Yaşayarak öğrenmek. Diyarbakır'daki vatan hainliği, beni çok düşündürdü. Provokasyonun en büyüğünü sergilediler, sergilettiler. Ağzım elvermiyor, bu nasıl bir ihanettir. Bir askeri alana girme cesareti. Direğe çıkma. Hazırlık, belli yapılmış. Giyim ihanete yakışır. Köpek amacına ulaşacak. Çıktı ve onursuzca Bayrağımızı... Al kanla boyanmış bayrağımızı, indirme cesaretini gösterdi. Büyük abilerinden aldığı emirle, köpek! Zannetmeyin ki, bizler hep seyredeceğiz. Amacımız tahrik değil. Galeyana da gelmek değil. Alın size, elimize yeni geçen, bizim kent müzemize yakışacak olan, ancak ruhu Çanakkale'de olan, Tosyalı bir Mehmetçiğimizin, kurşunla yaptığı ustura. Yokluk. Ölmek var ama dönmek yok. Düşünmediler de zaten!
Türkiye'yi gezin, karşınıza şöyle bir sonuç çıkacaktır; En fazla yayın yapan, en fazla yapılması gereken araştırma, inceleme, güzel kaynaklara ev sahipliği yapan şehir Bolu'dur. Ciddi anlamda da, bu konum dile getirilir. Sebilci dergisi 7.sayıyla buluştu. Ardından Seben Belediyesi'nin Çalıştayı ve sonrası. Mudurnulular Derneğinin Abant konulu çokta güzel olan yayını, okuyucularıyla buluştu. Bir araştırma, beni çileden çıkartsa da, ben gelecekten gene de umutluyum. Adım başı her yer kahvehane. 1118 kütüphanemize karşılık 600.000 kahvehane. Bazen bu kadar mı boş insanımız var derim. Her kahvehanenin müşterisi de mevcutken ve oyun salonları. Sanki hayat hep oyundan ibaret. Boşa geçen zamanı, değerlendirmekten yoksun olan bizler. Ne yazık ve çelişki değil mi?