AVRUPA TÜRKİYE HATTI
'Hocam İvme Grup adına Avrupa Birliği Projesi doğrultusunda bir gezimiz var, sizin de gelmenizi istiyorum.'
'Gelmesem.' dedim.
Büyük olarak başımızda olmanız bizi onurlandırır, lütfen gelin.
Mert Minisker Kardeşimizin davetini kabul ettik ve gittik.
Çoğu gazeteci 35 kişi idik.
Önce Brüksel ve sonra Hannover…
Bolu da ki Gazeteci arkadaşlarımın ufuklarının zenginleştirilmesine katkı sağladıkları için öncelikle Mert Minisker kardeşimize ve ekibine,
Ardından mükemmel bir organizasyon sağladığı için Fırat Oktar Kardeşimize teşekkürler.
YİYELİM İÇELİM GEZELİM…
Derler ya çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?
Tabiiki çok gezen…
Ama baktığınızı göreceksiniz, gördüğünüzü anlayacaksınız, anladığınızı yorumladıktan sonra uygulamaya koyacaksınız.
Yani Çay sıra gidip yol sıra gelenlerden olmayacaksınız.
Önce kendinize sonra çevrenize katkı sağlayacaksınız, yoksa bu tür geziler yiyelim içelim gezelimden öteye gidemez.
Hani yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat derler ya bizimkisi de o hesap.
Ben de 9 günlük Avrupa gezisinden gördüklerimi aldım ve aşağıdaki yazı dizisini 2 bölüm halinde yazdım.
Okuyalım…
EL SALLA EL SALLA
Brüksel'e gitmek üzere uçaktayız, pilottan bir anons; ‘Sayın Muharrem Demirel lütfen yerinizi belli etmek için hosteslerimize el sallar mısınız?'
Şaşırdık, ardından bir anaons daha…
270 kişinin içinden sizin isminizin anons edilmesi çok güzel bir duygu.
Uçak yerden tekerleklerini kesmeden benim ayaklarım yerden kesildi, hoşuma gitti.
Ardından konuşmalar:
-Pilot Muharrem Hoca'nın öğrencisi imiş,
Daha da ileri gidenler oldu
-Yurt dışına çıkış yasağı olmasın?
İşin aslını Brüksel hava limanına inince anladık, herkes bavulunu aldı, bize de bavulu aramak kaldı.
Yani ben o anda bana manalı manalı bakan hosteslere değil, İstanbul'da kalan bavuluma el sallıyormuşum.
O anda yanımdan hiç ayrılmayan bana yarenlik eden Mudurnulu Kardeşim Aydın Özpelit'e ve hemen sorunumu çözmeye koşan Fatih Süvarierel Kardeşime teşekkür borçluyum.
ÜMİDİM KARŞIKİ DAĞIN ARDI
Valizimizi kaybetmemize rağmen, umudumuzu kaybetmedik ve olgun bir tavır sergilemeye gayret ettik.
Brüksel hava limanındaki bu rahat ve umursamaz tavırlarım grubunuzu etkilemiş.
‘Hocam bu ne rahatlık.' dediler.
Rahmetlik Nasrettin Hocamızın eşeğini kaybetme fıkrası var ya onu anlattım.
Hani ‘bi ümidim şu karşıki dağın ardı, orada da bulamazsam siz görürsünüz feryadı.' demiş ya onu…
Biz de ertesi gün bavulumuz otele geldi. Cenab-Allah önce eşeğimizi kaybettirip üzdü, sonra bulup sevindirdi.
SANA DA HELLO SANA DA HELLO
Bavul kayıp ya, deli oğlan gibi ortalıkta dolaşıyorum.
Baktım bir bayan görevli, yanına gittim ‘hello' dedim, ‘hello' dedi.
Sonra o konuştu ben anlamadım, ben konuştum o anlamadı, bakıştık,
O bana güldü ben de yabancı dil bilmeyen kendime…
Ama sırada bekleyenlerde sabırsızlandı.
Sıradan çaresiz çıkarken bir erkek görevli geldi ve ‘ hello' dedi.
‘Ulan gavur oğlu gavur sana da hello sana da hello' dedim.
Gavur kelimesi ağır olmadı mı emmi, buyur ne sıkıntın var? dedi.
Bizim yeğen Ankaralı imiş …
THİS İS A BOOK
Bavulun kayıp işlemleri yaptırmak için görevlilerin bulunduğu yere gittim, ilk anda yanımda yukarıda da bahsettiğim gibi Fatih Süvarierel yok.
Görevli önce Almanca sordu, ben de tık yok, ardından İngilizce…
Fransızca da sordu, ona da Fransız kaldım
Bir Türk olarak, hem de öğretmen olarak utandım.
Ortaokul, lise, üniversite oku, İngilizce dersi gör ama ‘This is a book'tan başka cümle bilme.
Yani bunca sene İngilizce oku, iki kelam laf edeme.
Böyle durumlarda insan çok üzülüyor.
Ne yazık ki çay sıra gidip yol sıra gelme günümüzde de devam ediyor.
Ve aynı sistem içersin de, ilkokuldan başlayarak 16 sene İngilizce dersi gören İngilizce okuyan
Ama İngilizceyi doğru dürüst konuşturamayan milli eğitimdeki bu sistemin bozukluğuna, zor durumlarda Türkçe okuması(!) bir başka güzel oluyor.
BU NASIL BRÜKSEL
Dediler ki; ‘Brüksel'e geldik.' otobüsten indik, otele yerleştik,
Sonra yemeğe gittik,
Caddeleri geçerken yanımda bulunan Kamuran Alagözoğlu'na dedim ki;
‘Patron bu nasıl Brüksel, tabelalara bakıyorum Kebapçı Mürsel, Kuaför Nursel…'
Abartmıyorum, kahvesi var, marketi var, telefoncusu var.
Yer gök Türk.
Ama bu insanlara biz Türkiye de Alamancı gözü ile bakıyoruz. Avrupalılar ise yabancı…
Türk desen Türk'e benzemiyorlar, Avrupalı desen Avrupalıya…
Yani iki arada bir derede kalmışlar, kimlik bunalımındalar.
TÜRK KİMLİĞİ
Avrupa Birliği Temsilciliğine gittik, temsilcimizden Brüksel'de bulunan Türklerin durumlarını dinledik,
Haklar ve Kazanımlar ile sevindik,
Ancak acı vatanda kimlik savaşı veren çocuklarımızın durumlarını öğrenince üzüldük.
Sonrada burada Türk ve İslam kimliğini kaybetmemek ve kaybettirmemek için mücadele veren insanları görünce içimizden ‘Ana vatanda Türk'lerin kimliği tartışılır iken siz burada kimin mücadelesini veriyorsunuz? Dedik ve güldük.
NOT: Avrupa Türkiye Hattı yazımın ikinci bölümü Pazartesi günü yayınlanacaktır…