Sevgili Okurlarımız,
Bundan önceki yazılarımdan birinde cephelerden çıkıldı” başlığı altında, Türkiye'nin bölgesinde bir ateş çemberinin içinde olduğuna, o tarihten sonra uluslararası baskıların ve terör olaylarının şiddetinin artacağına vurgu yapmıştık. Son bir ay içinde dünya gündeminde yer alan Paris'teki terör olayları, G-20 zirvesi ve Türkiye sınırlarına giren rus savaş uçağının düşürülmesi olayları hakkında teker teker yazmaya kalksak, hepsinin merkezine yine Türkiye'yi yerleştirirdik.
Ülkemizin yükselen markası, mültecileri barındırması sayesinde kazandığı önem ve G-20 gibi önemli bir zirveyi mükemmel bir şekilde organize etmesi ve yönetmesinin ardından rus savaş uçağının ülkemiz sınırlarını ihlal ettiği için düşürülmesi…
İşte yükselen Türkiye'yi istemeyen şer odakları (asıl beni üzen içimizdeki ruslardır) birleşerek indirmeye çalışmaktadır. Şu anda maşa olarak ise rusya'yı kullanmaktadırlar. Rusya'da başka maşalar kullanmaktadır.
Dünyanın gözü üzerimize çevrilmişken herkesin cevabını merak ettiği: Rusya, askeri anlamda bize ne yapabilir?” sorusudur. Şahsen, büyük ve sansasyonel bir askeri saldırı yapabileceğini düşünmüyorum. Belki, öç alma duygusallığı ile sehven düşürülmüş” birkaç mühimmat olabilir. Burada tabii ki; biraz komplo teorisi üretiyoruz… Bunun dışında bir finansçı olarak açıklanan ekonomik yaptırımların da, Türk sanayicisine ve işadamlarına zarar verecek boyutlarda olmayacaktır. Bu yaptırımlar daha çok rus halkına zarar verecektir. Zaten şimdiden Rus borsası ve rus rublesi çökmüş durumdadır. Ancak münferit olarak finansal kayıplara uğrayacak vatandaşlarımız olabilir.
Her şeye rağmen bu olay, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, millet nezdindeki itibarı ve milletin devlete olan güveni, birlik ve beraberlik duygusunu perçinlemiş ve dünya üzerindeki Müslümanlara/Türklere tarihi köklerimizi, inançlarımızı yeniden canlandırma fırsatı vermiştir. Bu açıdan 2014 yılı Kasım ayı bir milattır. Bunun daha iyi anlaşılması için belki birkaç yıl geçmesi gerekir ama yaşadığımız son olaylar, hem Türki Cumhuriyetler hem de Arap dünyasında büyük bir heyecan oluşturmuş, yeni umutlar yeşertmiştir. Bunların gönül dünyamızdaki karşılığı elbette ölçülemez ama ekonomik anlamda, Batı'nın korktuğu, başına gelmek üzeredir. Türkiye şemsiyesi altında, Ümmetin Birliği” düşünceden, aksiyona dönüşmektedir. Bu birliği bozmanın, bugüne kadar her türlü yolu denenmiş ancak hiçbir zaman Osmanlı” markası ve Türkün gücü” yıpratılamamıştır.
“Stratejik Derinlik” bu anlamda daha somut ve eleştirilebilir hale dönüşmüştür. Bu eleştiri, kendi cephesinden bir sinerji oluşturmakta, karşı tarafta da bu sinerjiyi, yuvarlanan kar topu misali sinerjiyi büyütme etkisi yapacak tepkimeyi oluşturmaktadır. Kısacası milli değerleri sahiplenme anlamında bir dip hareketliliği başlamış, her tepki, her karşı duruş bu dip hareketini yerli ve milli bir anafora dönüştürmektedir ki bu bizim tarihsel misyonumuzun devamı ve umulur ki adalet bekleyen dünyanın atom bombası değilse de atom çekirdeğidir.
Sezai Karakoç üstadın da dediği gibi
"...yoktan da vardan da ötede bir var vardır
hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
o şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır…
…
sevgili
en sevgili
ey sevgili"
Ama artık birbirine kırdırılarak kötü gösterilen Müslümanlar için bir Türkiye vardır. Kimsesizlerin kimsesi olan Türkiye'nin akli salim devlet yöneticileri vardır.
Devleti idare edenlerin stratejileri ve belirledikleri uluslararası politikalar, milletin beklentileri ile örtüştükçe; devlet ve millet el ele verdikçe büyük zaferler, bu topraklarda bin yıldır yaşayanların olacaktır.