Paylaşılan videolardan birinde, bir köpek, yeni doğmuş ama ölmüş minik bir yavruyu ağzına alıp, bahçeyi dolaşıp, çitleri de atlayıp, başlıyor toprağı eşelemeye. Bu arada ölmüş yavruyu ağzında tutuyor, onu da bırakmıyor. Uygun bulduğu kadar bir çukur kazıp ağzındakini oraya bırakıyor ve ardından üzerini toprakla tamamen örtüyor.
İçgüdüsel davranışlarıyla insanları şaşırtan, sokaklarda gördüğümüz sahipsiz olan canlılardan bahsediyorum. Belli eğitimler sonrası yeteneklerini sergileyen, top oynayan, bisiklet, kaykay binen, çeşitli gösteriler yapan hayvanları söylemiyorum.
Ekmekle balık tutan kuşlar. Yaya geçidinde kırmızı ışıkta bekleyip, yeşil yanınca geçen köpekler. Yine karşıdan karşıya yürüyerek caddeyi geçen ya da sokaklarda ki merdivenleri tek tek çıkan güvercinler. Evet, hayvanlar insanlaşıyor adeta.
Birbirine zarar vereceğini düşündüğünüz iki tür, kardeş kardeş bir arada yaşıyor, koruyor, kolluyor, emziriyor. Onların beyni gelişirken, onlar evrimleşirken, insanlarda da akıl almaz, şaşkınlık içinde bırakan davranış biçimleri yaşanıyor.
Hatta duyarsızlıkta son noktaya geldik. İşte onlardan biri de geçtiğimiz aylardan birinde İstanbul'da yaşandı. Güpegündüz etekli eli silahlı soyguncular kuyumcuyu soyuyor. Ama bu süreç kısa bir an içinde de gerçekleşmiyor. Hani baya dakikalarca uğraşıyorlar.
İnsanlar ise geçmiş karşısına seyrediyor. Kimsenin aklına polisi aramak gelmiyor. Birinin aklına camiye gidip anons ettirmek geliyor ve tabii ki ‘Anons olmaz' cevabını alıyor, cami görevlisinden. Bu nasıl bir kendinden geçmedir ki sokaktaki bir yığın insan, film seyreder gibi olayı seyrediyor. Neredeyse ellerine çekirdek alıp, çitleyerek seyredecekler. O hale gelmişiz.
Görsel unsurlara hızlı tepki veren, niyeti kavrayıp, gerçekleri görüp, harekete geçen sol beynimize ne oluyor? Beynimiz hasar mı aldı, akıllara zarar veren bir virüs mü yerleşti ki bu hele geldik, diye düşünmeden geçemiyor insan. Bananecilik başta olmak üzere duyarsızlık, umursamazlık, bencillik virüsü enjekte edilmiş sanki. Köprüyü geçinceye kadar kurulan dostluklar, insanları basamak yaparak amaçlarına ulaşmaya çalışanlar gibi gibi saymakla bitmiyor.
Prososyal davranışlarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Japonya Eğitim Sisteminin ilk bir kaç yıllarında olduğu gibi bizde de gelenek bilgisi, görgü, yardımlaşma, empati gibi derslerin konması gerekiyor anlaşılan. Bu davranışlar Türk Toplumunun özünde olan, aileden, yetiştiği çevreden de kazanılarak gelen davranışlarımızken, demek ki yeniden bir gözden geçirmek lazımmış, yitirilen prososyal davranışlarımızı.
Sevgi ve saygılarımla…
Fatma Marmara