Hiç kuşku yok!
Dünyanın dışındayız.
Hiç ses yok!
Bir suskunluk, izah edilmesi mümkün olmayan işler var.
Sanki!
Kabahatlerimizin, virüse sebep olan hallerimizin utancı var içimizde.
Dünya yalnız kaldı.
İnsanlık yalnız kaldı.
Kendimize kaldık.
Kendimizle kaldık.
Ne çok kandırılmış, ne çok zengin olmaya kalkmışız.
Halbuki!
Ne çok fakir ve ne çok çaresizmişiz.
Bencilliğimiz, şımarıklığımız, kinimiz öfkemiz hala yanımızda mı?
Kaç paralık adamız şimdi!...Bu virüs musallat olalı beri.
Terk mi edildik yoksa!
Bir musibete teslim olacağımızı, yalnız kalacağımızı nasıl hesap edememişiz.
Akşamlar, sabahlar, geceler ve gündüzler! Yalnız.
Dedeler, nineler, analar ve babalar! Yalnız.
Dünya dışarda! kendi ellerimizle zehirlediğimiz tabiatıyla baş başa kaldı.
Bizler; Evde Kal’dık.
Korona Covit19, burnumuzdan girdi, burnumuzdan getirdi.
Renkliler, renksizler, dilliler, dilsizler, gölgeler, gölgesizler, belgeler, belgesizler, zenginler, fakirler…
Hepimiz evde kaldık, odalarına tıkıldık.
Evlere çekildik.
Sıcak su ile yıkanmış yün kazak gibi çekildik hem de!
Minnacık kaldık.
Şimdi hem kazağın içine sığamıyoruz, hem de içimize.
Elimiz ayağımız dolaştı, şaşkınız.
Eşitlendik.
Artık hepimiz aynı bedeniz.
İnsan bu saatten sonra hiçbir şey yapmamalı.!
Ömer Erdem’in şiirinde dediği gibi;
“İnsan hiçbir şey yapmamalı”
“İnsan kendisini elleriyle kilitleyip”
“Anahtarını dışarıya fırlatmalı”
“Derisini çıkarıp güneşte, kurumaya bırakmalı”
Sadece ellerimizi yıkamak yetmeyecek, kolonya, alkol, dezenfektan nafile!
Derimizi atmamız, nasırlı dünyalıklarımızı gözden çıkarmamız lazım.
Burnumuzdan solumayı, sosyal mesafeyi, büyüğü, küçüğü, atayı, dedeyi, nineyi, sırayı, hizayı, bölüşeni, bulaşanı, toku açı, tabiatı, çevreyi bilmemiz,
Fakir fukara nedir görmemiz lazım.
Aldığımızı giyemiyor, harcayamıyor.
Aldığımızla gezemiyoruz.
Sevdiğimizi saramıyor, öpemiyor, koklayamıyoruz.
Çiçekler, dallar, kuşlar, kurtlar kuzular öksüz kaldı.
Eli kolu, ağzı burnu bağlamaya hiç gerek yok.
Elinizden hiçbir şey gelmiyorsa,
Elimizi vicdanımıza koymak yetecektir.
Kendinize gelmeyi başarabilirsiniz.
Siyasi asabiyetlerinizi erteleyebilirsiniz.
Yıkıcı ve bozguncu dilden vazgeçebilirsiniz.
Zenginlik için her yolun şart olduğunu unutabilirsiniz.
Güzele bakmak sevaptır; sözünü defterinizden silebilirsiniz..
Bağış ve bağışlama pratiğinizi geliştirebilirsiniz.
Nasıl ki virüs ırk, dil, din, sosyal sınıf veya siyasi görüş gözetmeden herkese musallat oluyor,
Biz de, hiçbir ayrım gözetmeden el ele gönül gönüle vererek birlikte başarabiliriz.
Sevgiye, anlayışa, dostluğa, kardeşliğe, birbirimize içimizi dökmeye ihtiyacımız var.
Ve Fakat!
Boşluğumuz alındı, yediğimiz okkalı yumruk nefesimizi kesti.
Gösterişli hayatların boyası, hapsolduğumuz evlerin duvarlarından aktı, oluklarından taştı.
Ailenin, yuvanın, evin, barkın, ahalinin, çoluk çocuğun, kendimizin, yurdumuzun farkına vardık.
Yemek kokan mutfaklar, aslımızı, neslimizi anmamıza, soğan ağlamamıza, biber dilimizin yanmasına vesile oldu.
Tansiyonumuz aklımıza geldi.
Bağışıklık sistemimizin elinden tuttuk.
Toprağı aklımıza, suyu elimize döktük.
Şimdi!
Nerede yanlış yaptık sözüne muhatap olup, yüzleşme ve tövbe vaktidir.
Evimizin karnındayız.
Ne zaman çıkarız orası meçhul.
Önce biz terk etmiştik.
Dünya menfaatlerimiz her şeyin önüne geçmişti.
Bireysel düşünmeyi özgürlüğümüz zannetmiştik.
Menfaatlerimiz, merhametimizi yuttu.
Sorumluluklarımız yerle yeksan oldu, yandı bitti kül oldu.
İyiliği, adaleti, yakınlarımıza bakmayı yayamadık.
Kötülüğü, azgınlığı, fenalığı hapsedemedik.
Kendiliğinden evlerimize hapsolduk.
Ne kadar kalacağız bilemeyiz!
Ama Yunus Peygamberin balığın karnından nasıl çıktığını biliyoruz.